Suriye’de Esad rejimi tarafından 7 Nisan 2018’de Duma’da 80 kişinin ölümüne yol açan hava saldırısında kimyasal silah kullanıldığı iddiasından sonra, 14 Nisan’da sabaha karşı ABD, İngiltere ve Fransa’nın desteklediği bir operasyonla Şam ve Humus’taki hedefler 105 füzeyle vuruldu. ABD Başkanı Donald Trump “Kusursuz bir saldırı düzenledik. Görev tamamlandı” dedi. Fransa Cumhurbaşkanı “Esad kimyasal silah kullanıldığı için kırmızı çizginin aşıldığını” söyledi. İngiltere Başkanı Theresa May “Kimyasal silah kullanılması normalleştirilemez. Buna ilişkin net bir yanıttır” sözleriyle basının önündeydi.

Trump, “mükemmel icra edilmiş bir saldırı” olarak nitelendirdiği bu operasyon için Fransa ile İngiltere’nin “dirayetlerine” ve “güçlü ordularının desteğine” teşekkür etti.
Kim haklıdır ve kim haksızdır tartışmasının bu “mükemmel” (!) saldırı üzerinden yapılması bir yana, sürekli savaş düzenine giren Devletlerin geçmişlerinde neler var acaba?

Uluslararası silahsızlanma bakımından yaşanan süreç ne kadar öğretici ve ilginç ise kimyasal silah üretimi ve kullanımının önlenmesi çabaları da öyle. 1968 yılında Cenevre Konferansında İngiltere kimyasal silahlar ve biyolojik silahlarla mücadeleyi gündeme getiren devlettir.

Önsöz ve 14 maddeden oluşan Birleşmiş Milletler Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ve 10 Nisan 1972’de imzaya açılmış ve 26 Mart 1975 tarihinde kabul edilmiştir. Uluslararası silahsızlanma alanında en kapsamlı Sözleşmelerin ilkidir. Toksin madde (zehir) haline gelen tüm maddelerin barışçıl amaçlar dışında kullanılmaları, üretimleri ve stoklanması yasaklanmıştır.

Çok tartışmalı geçen 20 yıllık bir süreçten sonra Kimyasal Silahlar Sözleşmesi 16 Aralık 1992’de BM Genel Kurulunda kabul edilmiş, 13-15 Ocak 1993 tarihleri arasında imzaya açılmıştır. Sözleşme; bir önsöz, 24 madde ve 3 ekle birlikte Sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren “uygulama ve denetim” mekanizması olan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) tarafından alınan kararlarla birlikte 250 sayfayı bulmaktadır. 29 Nisan 1997’de Sözleşme yürürlüğe girmiştir. Bu tarihte Sözleşmeye taraf ülke sayısı 87’dir ve bu devletler aynı zamanda KSYÖ’nün de kurucusu olmuştur. 2014 yılı itibariyle taraf olan üye devlet sayısı 190’dır. ABD 25 Nisan 1997’de, Rusya ise 5 Aralık 1997’de Sözleşmenin tarafı olmuştur (Karataş, Salih. Uluslararası Hukukta silahsızlanma ve Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü. Legal yayınları. Şubat 2015 İstanbul).   

    
Sözleşmeye taraf Devletler kimyasal silah geliştirmeme, üretmeme, stoklamama, kullanmama ve şayet ellerinde kimyasal silah varsa bunları en kısa sürede üretim tesisleriyle birlikte imha etmeyi kabul ve taahhüt etmişlerdir. Sahip oldukları kimyasal silahlar ile bunlara ilişkin tesisleri ve “Sözleşmece Yasaklanmayan Amaçlar” çerçevesinde ürettikleri kimyasal maddeleri Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) bildirmeleri bu maddelerin ithalat ve ihracatlarını kontrol altında tutmaları Sözleşme gereğidir. Ayrıca taraf Devletler bu bildirimlerin doğruluğunu teyit etmek, yasaklı maddelerin imhasına şahitlik etmek ve herhangi bir devletin itirazı halinde Sözleşmeye uygunluğu araştırmak üzere KSYÖ tarafından görevlendirilecek elemanların ülkelerine girişine izin vermek zorundadır (Age. Sy 61).


Sözleşmenin yürürlüğe girdiği 29 Nisan 1997 tarihinden itibaren 10 yıl içinde Devletlerden kimyasal silahların imhası sürecinin tamamlanması istenilmiştir.
Fransa ve ABD imha süreci sonunda halen kimyasal silaha sahip ülkelerin bulunması durumunda “savunma amaçlı olarak” bir miktar “kimyasal güvenlik stokunun” muhafaza edilmesine izin verilmesini istemiştir.
Rusya, 10 yıllık imha süresinin dolmasına beş yıl kala 41.000 metrik ton kimyasal silah stokunun imhasını 2018 yılına kadar uzatmıştır.

Bunun üzerine ABD 28 milyar dolar değerindeki kimyasal silah stokunun %90’nının imhasını tamamlamış olmasına rağmen öngörülen10 yıllık süre şartına uymayacağını ve uygulamayacağını, imha sürecini tamamlamak üzere 2023 tarihini belirlediğini açıklamıştır.  

KSYÖ açısından Suriye’nin özel bir önemi vardır. 21 Ağustos 2011’de Şam yakınlarındaki Ghouta kasabasında kimyasal silah kullanıldığına dair haberler üzerine Türkiye ve ABD Güvenlik Konseyi aracılığıyla müdahale talebinde bulunulmasını istediği ama Rusya ve Çin vetosu ile talebin reddedildiği bilinmektedir. O tarihlerde ABD Başkanı Barack Obama hava harekâtı düzenleneceğinden söz edince Rusya’nın baskısı ile Suriye Sözleşmeyi onaylamıştır.
KSYÖ Genel Direktörü Büyükelçi Ahmet Üzümcü, 14 Eylül 2013’de Suriye’nin Sözleşmeye taraf olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla KSYÖ mekanizmasına dahil olmasıyla Yürütme Konseyi; ABD ve Rusya’nın sunduğu plan gereğince 27 Eylül 2013 tarihli ve 2118 sayılı kararı ile Suriye’nin kimyasal silah stokları, üretim tesisleri ve diğer kapasitelerinin uzmanlar tarafından “yerinde doğrulanmasını”, silahların imhasına yönelik sürecin başlatılmasını ve 2014 yılı ortalarında imha sürecinin tamamlanmış olması kararlaştırmıştır.  Hazırlanan plan çerçevesinde Suriye’nin kimyasal silahları Norveç ve Danimarka bandıralı gemilerle önce Suriye’nin Lazkiye limanından alınacak ve İtalya’nın Gioia Turano limanına götürülecek, buradan da kimyasal silahlar açık denizde imha edilmek suretiyle imha edilmek üzere Cape Ray isimli gemiye nakledilecekti. Ama olmadı ve 31 Ocak 2014 tarihine gelindiğinde ise sadece içerisinde kimyasal silahlar bulunan iki gemi Lazkiye’den hareket edebilmiştir (Age sy 127).


Asıl sorulması gereken sorular nelerdir?
Uluslararası silahsızlanma nasıl sağlanabilir ve barış nasıl kurulur? 


Kimyasal Silahların Yasaklanması Sözleşmesi nasıl yaşama geçer?
AB Konseyi Başkanı Donald Trusk, “ABD, Fransa ve İngiltere tarafından düzenlenen operasyon, Suriye rejiminin Rusya ve İran ile birlikte, en azından bir bedel ödemeden, bu insanı trajediyi sürdürmeye devam edemeyeceğini gösterdi. AB, adaletin yanında müttefiklerimizle yer alacaktır” demiş (Hürriyet 15 Nisan).


Saldırının “bir kereliği” ne demektir, “kusursuz ve mükemmel saldırı” nedir?
Saldıran devletler “kimyasal silah” üreticisi ve stok sahipleridir, ama kimyasal silahlara karşı çıkanlar da onlardır. Kendi ürettikleri ve sattıkları kimyasal silahları kullananlara karşı “mükemmel saldırıları” ile sürdürdükleri “savaş düzeninin” bekçileridir. 

Kendi yarattıkları silah cehenneminin içinde önü alınamaz savaş çığlıklarıyla, yalanlarıyla insanlığı kurtarıyormuş gibi yaptıkları kurtarıcı rolü aldatıcıdır. İster kişi olsun ister devlet; kurtarıcılardan kurtulmak zordur. Bu düzenden kurtulmak gerekir.

Savaş yanlısı devletlerin muhtaç oldukları şey barış değildir, sürekli savaştır. 
Uluslararası silahsızlanma derler, silahlanırlar. Hızla faşizme gidişin yaşandığı devletlerin kurduğu düzende insanların alınyazısı savaş ve savaşmak değildir.  
Faşizm savaş sever. Yaşanabilir bir dünya için gereken uluslararası silahsızlanmadır.
Dünyada herkese toprak, su, ekmek, barış ve yaşayacak yer var, faşizme yer yok.