Akşamdan hazırlandı herşey.

Gömlekler kolalı, pantolonlar da yatak altında ütüde.

Yeni ayakkabılarım ise koynumda.

Bir heyecan bir heyecan.

Uyku girmedi gözüme.

Sabahın erken saatinde kalktım, giyinip kuşandım bile.

Heyt!

Bugün bayram.

Bugün bize izin var.

Evden çıkacağız.

Gezip dolaşıp arkadaşlarımızı görüp selamlaşacağız ya uzaktan.

A bu Nezih değil mi? Güler değil mi? Nüvit değil mi? Orhan ve Cihat arkasında.

 Tam belli olmuyorlar ki. Yüzünde maske var her birinin.

Neyse, şöyle içten bir merhaba ve hal hatır sorma.

E ta ta nasılsın.

Anne nasıl, baba nasıl, kardeş/kardeşler nasıl?

Oh oh! Bizimkiler de iyi.

Böyle başlayıp içimizdeki özlemi paylaşırken, denizin iyot ve yosun kokusunda, anılara gideceğiz.

Az mı oturdum şurada.

Az mı balık-ekmek yaptık.

Of!

Ama… Bugün… Bugün farklı… Bizler artık korunma altındayız… Bizi koruyorlar… Yangında kurtarılacak ilk mal gibi göz bebekleriyle öyle bir koruyorlar ki… Özgürlüğümüzün içine ettiler… Bizi koruyorum derken, toplumun önüne atıverip “işe yaramaz nesil” bile dediler… Dediler de, farkında mı değiller?..

Oysa...

Biz insanız!

Bizim bir yurttaş olarak haklarımız var!

Bize bir şey sormadan, “ne dersiniz?” demeden bu kadar ağır bir korunma (!) kalkanıyla dışlamamaları gerekirdi.

Sormalıydılar, “ne zaman çarşı izini istersin?” diye.

Tecrit gerçekten çok ağır!

Ve insanlık dışı!

*

İnsanların  yaşamlarında çarşı izni çok farklı bir heyecan yaratır.

Hani “Yapmayan adam olmaz!” dedikleri vatan görevi askerlikte de böyledir.

Çarşı izinlerini dört gözle bekler insan.

Bekler ki, çarşıda yapabileceklerini yapsın ve yakınlarına da en azından telefon etsin,

Belki o bölgede var ise bir iki hemşerisi ile buluşup ince belli bardakta iki bardak çay içsin.

*

Her yer kapalı.

Her yer ıssız.

Her yer ruhsuz.

Her yer benim, senin, o’nun öyle mi?

*

Olmadı!

Bu iş gerçekten de insanlık dışı.

Koruyorum diye öldürmeyeceksin?

Koruyorum diye onurunu kırmayacaksın!