24 Temmuz 1923 Lozan Sulh Muahedenamesi imzalandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimini ilan etti. Her yıl 29 Ekim günü millî bayramdır.

Ayasofya, 24 Temmuz 2020 tarihinde ibadete açıldı ve toplu namaz kılındı.

Günleri ile anılan bayramlar ve adıyla anılan günler…

Değerini yitiren günleriniz olur, bazen de değerlenir. Tarihe ve geçmişinize çentik atarsınız. Günleri bayram yapan tarihleri unutmazsınız.

Bayramlar bazen tuhaftır, geçmişi hatırlatır. Yitirdiğiniz insanları yalnız bırakmazsınız, anılarınız canlanır, eskiyi anımsarsınız. Yitirdiğiniz insanlarla vedalaşmak zordur, anımsamak dahil…

Unutamadığım ve vedalaşamadığım hocalarımdan birisi Ülkü Azrak’tır…

Öğrencisi olmadım, ama birlikte çok güzel zamanlarımız oldu ve daima öğrencisi olmaya çalıştım.

Sevgili Hocam, 15 Nisan 2020’de bizleri terk etmeden önce “Laiklik ve Sekülerlik” başlıklı yazınızda şöyle demiştiniz:

“Laiklik (laïcité) ve Sekülerlik (sae­cularis) aynı konuya ilişkin farklı iki kavramdır. Laiklik eski Yunancadaki Laikos (laïkós) sözcüğünden gelir. La­ikos kutsanmamış ya da adanmamış demektir. Bugünkü anlamı ise din ile devletin anayasal bağlamda kesin olarak birbirinden ayrı ve bağımsız olma­sıdır.”

Dünyada laikliği bir temel ilke ola­rak kabul eden ilk anayasanın hangisi olduğuna gelince; bu, 1924 tarihli T.C. Anayasası’nın 2.maddesini değiştiren 3.2.1937 tarihli T.C. Anayasası’dır. Gö­rüldüğü gibi Türkiye, laikliği bir anaya­sal ilke olarak Fransa’dan önce kabul ve açıkça ifade etmiştir. Türk anayasa hu­kukunda kabul edilen laiklik ilkesinin olumsuz yönü Devletin din ya da din­leri resmî kurum olarak tanımaması, olumlu yönü ise inanç ve vicdan özgür­lüğünü güvence altına almasıdır. Fran­sa ve Türkiye dışında, laikliği bir temel kamusal ilke olarak kabul eden birçok ülke vardır. Bunların başında Portekiz, Çin Cumhuriyeti, Japonya, Güney Kore, Hindistan, Küba, Meksika ve Çek Cum­huriyeti gelmektedir.”

“Sekülerliğe gelince; bu sözcük Yu­nancadan gelen laiklik’ten farklı ola­rak Latince kökenli (saecularis) olup dünyevî anlamına gelir. Dünyevî söz­cüğünün anlamı da bir dine bağlı ya da karşı olmamak demektir. Bu ise devlet ve dinin ayrı olmasını gerektirir. Böy­le bir gerekliliğin sonucu, devlet yöne­timinde ve yasama işlevinde, yani ya­saların yapılmasında dinsel düşünce ve öğretilerin kaynak alınmaması esas­tır. Başka bir bakımdan da sekülerlik, devlet kurumları ve kuruluşları ile bu kuruluşların içinde yer alan ve bunla­rı temsil eden kişilerin hukuken dinsel inanışlardan bağımsız olarak işlevleri­ni yerine getirmesidir. Sekülerlik, ay­nı zamanda, farklı din ve inanışlardan olan kişilerin yasalar önünde eşit sayıl­malarını gerektirir. Şunun da işaretlen­mesi gerekir ki, sekülerlik, yani sekü­larizm, ateizm demek değildir.” ((Laiklik ve SekülerlikProf. Dr. Ali Ülkü Azrak. Politeknik. Nisan, Mayıs, Haziran 2020 sayı 27. http://politeknik.de/p9952.)

Yazınızda

Cumhuriyetin ilan edilmiş ve 29 Ekim 1923 tarihli Anayasa değişikliğiyle 1921 Teşkilat-ı Esasiye’nin 1. maddesi “Hakimiyet, bilakaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukeddaratını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti, cumhuriyettir.”, ikinci maddesi ise; “Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslam’dır, Resmi lisanı Türkçedir.” şeklinde değiştirildi.

1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu birinci maddesine göre “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” İkinci Maddesi; Türkiye Devletinin dini, dini İslam’dır; resmi dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir.”

Sayın Ülkü Azrak; laiklik ilkesinin 1946 Anayasası’nda Fransız devletinin “bö­lünmez, laik, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet” olduğunu öngören 1. maddesinde yer aldığını, ama dünyada laikliği temel ilke olarak kabul eden ilk Anayasa 1937 yılında değiştirilmiş olan 1924 Anayasası olduğunu yazmıştı.

Sevgili Ülkü Azrak Hocam; bununla ilgili 1937 yılında Malatya Mebusu İsmet İnönü ve 153 arkadaşının Anayasa Değişikliği gerekçesine tekrar baktım. “Türkiye Devletinin bir Cumhuriyet olduğu yazılı olup bunanla yalnız Devletin şekli beyan edilmiş oluyor. Halbuki Devletin şeklile beraber siyaset ve idare tarzının da takib edeceği ana vasıfların da esas hüküm olarak gösterilmiş olması lüzumdur” deniyor.

Böylece 05.02.1937 kabul tarihli 3115 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair kanunla 1924 Anayasasının 2 maddesi şöyle değiştiriliyor: “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır. Resmi Dili Türkçe’dir. Makarri Ankara şehridir.”

1924 Anayasasında 1937 yılında yapılan dördüncü değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin “siyaset ve idare tarzı” Cumhuriyetin en büyük kazanımlarından biri olarak Türkiye Cumhuriyeti “laik” devlet olarak nitelendirilmiştir.

Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmış; devletin idare ve siyaset tarzının laiklik olarak kabulü Cumhuriyetin kazanımı olmuştur.

Sonra 1961 Anayasası… Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir (Madde 1). Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir (Madde 2).

7 Kasım 1982 Halkoyu ile kabul edilen 1982 Anayasası…

3.10.2001 kabul tarihli 4709 sayılı Kanunla Anayasada değişiklik yapılarak “Başlangıç” bölümünde yer alan “Hiçbir düşünce ve mülahazanın” ibaresi “Hiçbir faaliyetin” olarak değiştirilmiştir.

1982 Anayasası Başlangıç bölümündeki laiklikle ilkesinin son hali; “Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı;” Anayasanın “Başlangıç” bölümündedir.

1982 Anayasasının 1 maddesinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” 2 inci maddesinde ise “Cumhuriyetin nitelikleri” şöyle sayılmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Ioanna Kuçuradi şöyle diyor; eğer insan haklarının toplamsal yaşamımızda belirleyici olmasını istiyorsak; laiklik muhakkak sahip çıkılması gereken bir ilkedir.

Çünkü; “Böylece laiklik, “çağdaş devlet” in onsuz olamayacağı bir ilkedir; çünkü insan haklarının belirleyici olabilmesinin önkoşulu, onsuz olunamayacak önkoşuludur. Çağımızın en önemli düşüncesi insan hakları ise ve tek tek insan hakları bazı ilkeler ise “çağdaş devlet”, hukuku yalnız dinsel normlara değil; yerel, kültürel normlara da dayanmayan, insan hakları ilkelerine —getiriliş amaç­larına uygun bir biçimde kavramlaştırılan insan hakları ilkelerine— daya­nılarak oluşturulan ve işletilen devlettir, insan haklarına dayalı devlet.” (İ. Kuçuradi. Laiklik ve İnsan Hakları. TBB Dergisi, Sayı 52 2004)

Sayın Hocam, Türkiye Devletinin şekl-i hükümetinin Cumhuriyet olduğu değişmedi.

Değişmedi ama emperyalist devletlerden “kurtuluş” ve ardından Devletin “kuruluşu”, 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyet rejiminin tüm kazanımlarının reddiyatının yaşandığı bir memleket olduk ve “laiklik” fakr u zaruret içinde…

Memlekette laikliğin yoksulluk zamanı yaşanıyor ve çaresizlik; şiddetli fakirlik yaratıyor.

Yaşanan şiddetli fakirlik yüzünden din ve devlet işlerine kutsal din duygularını karıştırmak isteği şiddetleniyor, laiklik ilkesini çürütüyor. Cumhuriyet kazanımlarının altını oymaya çalışıyorlar…

Geç olmadan, farkına varmalıyız. “Fakat bir bina çürümüş, altı çoktan oyulmuşsa, duvardan tek bir çiviyi sökmek yeter: Hiçbir yeri ayakta kalmamacasına yıkılır” (Stefan Zweig).

Çaresizliği kabul etmediğimize göre yıkılmayı önlemeliyiz. Kıymet bilmeliyiz, Cumhuriyetin temel ilkelerini, başta laikliği korumamız direnmenin başlangıcıdır.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın başlangıcında belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Çağdaş devlet insan haklarına dayalı devlettir.

Sayın Ülkü Azrak Hocam, yazdığınız gibi “din ile devletin anayasal bağlamda kesin ola­rak birbirinden ayrı ve bağımsız olma­sı” laiklik ve “devlet kurumları ve kuruluşları ile bu kuruluşların içinde yer alan ve bunla­rı temsil eden kişilerin hukuken dinsel inanışlardan bağımsız olarak işlevleri­ni yerine getirmesi” sekülerlik olduğuna göre; bu öğretinizi akılda tutmalıyım, tutmalıyız. Çağdaş devlet, insan haklarına dayalı devlettir. Türkiye Cumhuriyeti laiktir, demokratiktir ve sosyal hukuk devletidir.

Sevgili Hocam, memleketin kötü günlerini görmediğinize sevinmek mi gerekir, bilemiyorum.

Vedalaşmak yerine; sizinle ve kıymetli öğretilerinizle bayramlaşmak gerektiğine inanıyorum.

Saygı ve sevgilerimle, iyi bayramlar!