Her yıl aynı sözleri tekrar ederek kutlamadığım 24 Temmuz Basın Bayramı ile ilgili 2001 yılında yayımladığım bir yazımı paylaşarak günü kurtarayım istedim bugün.

Tarih 24 Kasım 2011.

İşte o yazı:

Pazar gününün öğle saatlerinde evdeyim. Bugün bayram. Bugün basının bayramı. Bayram olmasının sebebi de, sansürün kaldırılışı. Her ne kadar içimden “böyle bayram mı olur. Sansürün ve oto-sansürün tam anlamıyla kullanıldığı, sansürün kaldırılışı kutlayanların da, basına karşı her türlü tehdit, baskı ve sindirme operasyonlarını yönettiğini, basın emekçilerinin işsiz bırakıldığı, isim isim hedef gösterildiği bir dönemde bunun adı olsa olsa aptallığı bayramı” desem de, bayram ilan edilmiş.

Tek başıma değiştirme şansım da yok ki.
 
Tatil gününü deniz sefasıyla değerlendireyim. En yakında Köseağzı var. Kireçlik ve Çavuşağzı’nın denizi daha temiz ama uzak diye iç geçirerek tembellik yaparak açtım bilgisayarı.

MSN’de gazeteci meslektaşlarımdan Suat Eser’i gördüm. 3 yıla yakın bir zaman sağlık problemleriyle mücadele ederken, kimi zaman yalnız bırakılmanın kırgınlığını yaşayan güzel dostuma "bayramın kutlu olsun" diye takıldım.
 
Suat Eser yanıt verdi hemen:

“Körleştirilmiş,  sağırlaştırılmış, dilsizleştirilmiş basın değil, Yürekli ÖZGÜR BASIN istiyoruz! Bu gün 24 Temmuz, sansürün kaldırılışının ardından Bir ASIR geçti  ama bugün adı konmamış sansürün alasını yaşıyoruz. Daha basılmamış kitap, müneccim olup doküman halinde imha edilebiliyor.
 
Halkın bilgi edinme hakkının gasp edilmediği, gazetecilerin aykırı düşünüyor ve düşündüğünü ifade ediyor diye hapishanelere tıkılmadığı günler günlerin başlamasını diliyorum. Basın da özgürlüğü kişilik haklarına saldırma hakkı olarak görmemeli.”
 
Çok şey söylemeye gerek yok.
 
Bu mesleğin en kıdemlilerinden mektepli Suat Eser bam teline basarak yorumunu dile getirdi.
 
**
 
Sözde Basın Bayramı ile ilgili yapılan açıklamaların büyük çoğunluğu aynı.
Sansüre karşı olduğunu söylüyor açıklama yapanlar.
Acaba?
Gerçekten öyle mi?
Sansüre karşı mıdırlar?
Ya da öyle mi gözüküyorlar?
Bana göre ikinci şık geçerli.
Kimsenin basın özgürlüğünü iplediği falan yok.
Hikaye.
Basın özgürlüğünü dile dolayanların yüzde 99'u basına karşı her türlü yaptırımı uyguluyorlar.
Olayın temeline baktığınızda ise, bu baskıların temelinde de yönettikleri kamu kaynaklarını yarattıkları yandaşlar aracılığı ile basının üzerinde kullanmaları.
Ne garip değil mi?
Ama öyle.
Gerçek bu.
 
**
 
Sadece sansür mü?
Bir de oto-sansür var.
İç sansür yani.
Yani patron sansürü.
Patron ne derse o olur.
Olmazsa oldurur zaten.
Kapı önündesin.
 
Bir gazete patronun sözüne göre, her at sahibine göre kişner  ise bu bayram neyin bayramı?
Kim kimi aldatıyor?
Türkiye’de demokrasi nasıl ki genel başkanların iki dudağının arasına  sıkıştırılmış bir atama zinciri ile oluşturularak, milletvekilleri, belediye başkanları, il genel ve belediye meclis üyeleri atanırsa, basın da da aynıdır.
Patron söyler ve yayın politikası böyle belli olur.
Birkaç tane istisna ise bu mesleğin yıldızıdır.
Toplum bu basın organlarında nefes alabilir.
Gerçeklere bilgi açısından  böyle ulaşma şansı bulabilir.
 
  **
 
Benim en ciddi meslek örgütü olarak gördüğüm Karaelmas Gazeteciler Derneği’nin basın bayramıyla ilgili açıklamasında bir söz var:

"Her gazete çıkaran gazeteci değildir" diye.
 
Uzun sözün kısası da bu işte…