Sanatçının kamuda ünlü ve merak edilen bir kişi olması halinde bile özel yaşamının gizliliğine saygı duyulması ile magazin basınında haber olması arasında nasıl bir denge vardır?

Anayasa’nın 20. Maddesine göre; “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, 5.10.2017 tarihli (B. No: 2014/20364-R.G. Tarih 14.11.2017 ve Sayı 30240) kararında kişinin Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve gizliliğine saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verdi.

Başvurucu ünlü bir oyuncudur. Başka bir ünlü oyuncu ile evinin terasındaki yakınlaşma görüntüleri bir televizyon kanalının magazin programında yayımlanır. Başvurucu evinin balkonundan yakınlaştırma yöntemi kullanılarak çekilen, “mahrem görüntü ve fotoğraflarının yayımlanması” nedeniyle şeref ve itibarının zedelendiğini, yayında kabul edilmesi mümkün olmayan ithamlarda bulunularak aleyhine olumsuz bir algı yaratıldığını ileri sürerek tazminat davası açar. Yerel Mahkeme davayı reddeder ve karar Yargıtay tarafından onanır. Bu nedenle özel yaşamının basın yayın yoluyla ihlal edildi düşüncesinde olan sanatçı Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulur.

Gizli çekilen görüntülerin yayımlanması acaba başvurucunun özel yaşamın gizliliğine saygı hakkının ihlali midir yoksa basın özgürlüğü müdür? Söz konusu olan ve mahrem yaşamı gizli tutulması gereken kişi “sanatçı” ve “ünlü bir kişi” ise acaba kişilik hakları mı yoksa basın özgürlüğü mü tercih edilecektir? Hangi hak acaba diğerine göre daha üstün tutulmalıdır?

Şimdi Anayasa Mahkemesinin bu bireysel başvuru sonucunda verdiği karara göz atalım.

Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına alır. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararına göre; “Bireyin mahrem alanının genişliği sosyal yaşam içindeki konumuna bağlı olarak değişebilmektedir. Kamuya mal olmuş politikacı, sanatçı ve sporcu gibi kişilerin mahrem alanları kamuoyunda bilinirlik derecelerine bağlı olarak daralabilmektedir. Normal bir birey bakımından mahrem alana dâhil kabul edilen bazı kişilik değerlerinin kamuya mal olmuş kişiler yönünden aleni yaşamın bir unsuru olarak görülmesi mümkündür. Zira bu kişiler sürekli göz önünde bulunduklarından bunların özel hayatlarının bir bölümü mahrem olmaktan çıkmış ve sosyal statülerinin bir parçası hâline gelmiştir. Bu kişilerin sosyal statüleri gereği alenileşen kişilik değerlerinin mahrem alana dâhil görülmesi mümkün değildir.”

Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü bakımından; “basın yayın kuruluşlarının kamuya mal olmuş kişilerle ilgili haber yapması ve “bu haberin ilgili kişinin belli ölçüde özel hayatına ilişkin” bulunması doğal karşılanmalıdır. Ancak kamuya mal olmuş kişilerin de -daha dar da olsa- bir mahrem alanları vardır ve bu kişilerin de özel yaşamlarına saygı gösterilmesini bekleme hakkına sahip olduklarının “unutulmaması” gerekir. Bu nedenle AYM, özel hayata saygı hakkı ile basın özgürlüğü arasında “makul dengenin” gözetilmesinden yanadır.

Bir başka deyişle tıpkı AİHM kararlarında olduğu gibi; “özel hayata saygı hakkı ile ifade özgürlüğü arasında makul denge kurulurken haber, yorum veya yayının kamu yararına yönelik bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, ilgili kişinin kamuoyunda bilinirlilik derecesi ve haberin konusu, ilgili kişinin önceki eylemleri, bilginin edinildiği yöntem ve doğruluğu ile resim veya görüntünün çekildiği koşullar ve yayının içeriği, şekli ve sonuçları göz önünde bulundurulur.” AYM kararlarındaki kriter de budur.

Nitekim Mahkeme açıklanan bu ilkeleri uyuşmazlık konusu olaya uygulamış ve “özel hayata saygı hakkı ile müdahale sebebi teşkil eden basın özgürlüğü arasında denge kurulup kurulmadığına” göre karar vermiştir.

Mahkemeye göre “toplumun bir kesiminde oluşan merak duygusunun tatmini amacıyla sanatçının özel yaşamının basın ve yayın araçları kanalıyla haberleştirilmesinde ve eleştiri konusu edilmesinde kamu yararı bulunduğu” söylenebilir. “Ancak bu durum, sanatçının özel yaşamının her türlü detayına kadar haberleştirilebileceği biçiminde anlaşılamaz. Sanatçının kamuya mal olması özel yaşamını Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı güvencesinin kapsamı dışına çıkarmaz.”

AYM; somut olay bakımından iki noktanın büyük önem taşıdığı kanaatindedir. Önce başvurucunun kendi eylem ve tutumunu incelemiştir. İkinci olarak “başvurucuya ait görüntülerin elde ediliş biçiminin” ne olduğuna bakarak uyuşmazlığı çözmüştür.

AYM görüntüleri incelemiş ve başvurucunun tutum ve davranışı hakkındaki kanaatini açıklamıştır. Görüntüler altı katlı bir apartmanın en üst katında yer alan başvurucunun evinin terasında/balkonunda bulunduğu ve Ş.G. ile yakınlaştığı esnada çekilmiştir.

Anayasa Mahkemesi; hakka sahip olan bireylerin kullandıkları hak ve özgürlükler bakımından başvurucudan beklenen sorumluluk bilinci ile hareket etme kriterini şöyle uygulamıştır:

“Balkon/teras, üçüncü kişilerin rıza dışı girişine kapalı olan konutun bir parçası olsa da buralardaki yaşam faaliyetlerinin dışarıdan görülebilmesi nedeniyle mahremiyetin sınırlı kalabileceği ve bunların belli ölçüde alenileşebileceği izahtan varestedir. Bu nedenle mahremiyetini korumak isteyenlerin balkondaki yaşam aktivitelerini buna göre sınırlamaları beklenir. Kişinin başkaları tarafından görülebileceğini bilerek mahrem alanında kalması gereken aktivitelerini balkona taşıması durumunda bunların başkaları tarafından görülebildiğinden şikâyet etme hakkı söz konusu olamaz. Zira mahremiyetin korunması ve mahrem alana ilişkin hususların alenileşmesinin önlenmesi sorumluluğu öncelikle bireyin kendisine aittir.”

AYM görüntüler konusunda; “Başvurucunun kendi rızasıyla balkonun dışarıdan görülebilen alanında, balkonu çevreleyen korkulukların dışına taşarak açık alandan herkesçe elde edilebilirliğine imkân verecek şekilde partneriyle yakınlaşmayı tercih ettiği gözetildiğinde mahreminin korunması hususunda yeteri kadar hassas davranmadığı ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği” kanaatine varmıştır.

Basın yönünden bu tür görüntülerin yayınlanması hakkında ise; “Belli bir hayran kitlesine sahip başvurucu ile Ş.G. arasında yaşananları muhabirin haber yapmaya değer görmesi anlaşılabilir bir durumdur. Görüntülerin kayıt altına alınması kişilik hakları yönünden hassasiyet taşısa da bunların başvurucunun dışarıya kapalı konutuna girilmeksizin kamunun kullanımına açık bir alandan (sokaktan) ve herkes tarafından görülebilen bir yerden çekilmiş olması ve görüntüsü çekilenlerin sanatçı kişiliği dikkate alındığında basın özgürlüğünün sınırları içinde kaldığı değerlendirilmektedir. Öte yandan görüntülerin içeriğine bakıldığında başvurucu ile Ş.G.nin yakınlaşmasından ibaret olduğu ve ilgililer açısından kabul edilemez derecede rahatsızlığa yol açabilecek unsurlar içermediği görülmektedir.”
Anayasa Mahkemesi “yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip olduğu takdir payları da dikkate alındığında” sanatçının mahrem alanının basın yayın yoluyla ihlal edilmediği kanaatine varmıştır.

Başa dönersek eğer, Anayasa Mahkemesi; başvurucunun sanat dünyasında tanınmış bir oyuncu olduğu, yaşam tarzı ve şöhreti nedeniyle magazin basınının ilgisini cezbettiği, dava konusu yayının magazin ile ilgili olması nedeniyle konu ile ifade arasında düşünsel bağlılığın bulunduğu ve yayının eleştiri mahiyeti taşıdığı ve haberin gerçeği yansıttığı, görüntünün başvurucunun evine gizlice girilerek değil kamuya açık olan sokaktan çekildiği gerekçeleriyle basın özgürlüğü korunarak davayı reddeden ilk Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu kanaatindedir.

Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi “başvurucunun özel hayatının korunması hakkı ile basın özgürlüğü arasında makul bir dengenin gözetildiği” kanaatiyle, herkes gibi sanatçının da Anayasanın 20. maddesinde güvenceye bağlanan özel hayatın korunması ve gizliliğine saygı gösterilmesi hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Bireyler, korunmasını istedikleri hak ve özgürlüklerini kullanırken sorumluluk bilinci içinde hareket etmelidirler. Aksi takdirde, kendi eylem ve davranışlarıyla yarattıkları sonuçlara katlanmalı ve basında yer alan hakkındaki haber ve eleştirilere karşı daha tahammüllü olmalıdırlar.