DSP’nin Genel Başkanı Önder Aksakal son yaptığı açıklamada İstanbul’da 23 Haziran’da yapılacak seçimlerde hiç kimseyi desteklemeyeceklerini açıkladı.

Bülent Ecevit’in "tarladaki çiftçi, fabrikadaki işçi" sloganıyla kurduğu ak güvercinli DSP’nin şu anki halini görünce insanın gerçekten içi sızlıyor.

O yıllardan bu güne.

Parti de isyan çıkaranlar, genel merkezi fesh ettirmek için PM üyelerini yedekleriyle birlikte istifa ettirmeye çalışan çevreler, Rahşan Ecevit’in bu kafadakileri “Partinin kapısından içeri sokmayın” genelgesi ve yaşanan onca olay ve bugün.

DSP’yi yönetenler acaba Ecevit’in koltuğunda oturduklarının farkında mı?

DSP’li gözüküp DSP’nin sırtındaki düşmanlar en açık şekilde 2002’de ortaya çıktı ve Ecevit’i hasta yatağında satıp gittiler.

Öncesi ve sonrasıyla partiyi Ecevit’e rağmen ele geçirmeye çalışanlar bugün halen daha kendilerini otorite sanıyorlar ise yazık şu Ecevit’in mirasına.

Bir çekip gitseler.

Giderken de, Ecevit’leri düşürmek için bölge bölge toplantılar yapma ayıbını işleyenleri de alıp götürseler Ecevitçileri bu kadar üzmeseler.

Yapmazlar ki.

Şu anda bile Ecevit adıyla ortalarda gezinip duruyorlar çünkü.

Başka sermayeleri yok ki!

Ne demiş Aksakal?

Seçimlerde kimseyi desteklemeyecekler miş!

Sanki bir kişiye sözleri geçiyor da!

**

Yine bir saldırı haberi bu kez Antalya’dan geldi.

Antalya'nın deneyimli gazetecilerinden İdris Özyol'a kimliği meçhul kişiler tarafından saldırılmış.

Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ'a da beyzbol sopalarıyla saldırmışlardı.

Türkiye’nin ana muhalefet Partisinin Genel Başkanına da bir şehit cenazesinde saldırı düzenlenmiş ve sığındığı evin yakılması istenmişti.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in evinin önünde de olaylar yaşanmıştı.

Bu ne ya?

Burası hangi ülke?

Ve bu saldırıyı yapanlar neden serbest kalıyor?

Bir çok soru var daha sıralanacak ama…

En ağırı ne biliyor musunuz?

Gazetecilere yapılan saldırıların haberlerini bile yapmayan medyanın bu içine düştüğü çukur.

Batıyoruz!

Hangi görüşten veya düşünceden olur ise olsun Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi'ndeki ilkeler  ile örtüşen çerçevede kamu görevi yapan gazetecileri devlet korumayacak da, kim koruyacak?

Sahi biz basın özgürlüğünde kaçıncı sıradaydık?

Ve neden hep geri vitese takılıyız?