Hiciv, “yergi” demek. Hicviye, taşlama ve hicvetmek; alay yoluyla yermek…
Yergi; bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, bir nesneyi veya bir göreneği yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz, taşlama, hicviye, hiciv demektir.
Politikacılar, kamu yöneticileri, siyasetçiler yergiyi hak ederler. Kimi kızar, kimi küser, kimi küplere biner, kimi hoyratlaşır, kimi tuhaflaşır ama haklarındaki yergiyi ve mizahı çok severler. Tavsiye odur ki, kızmayınız. Sevmeseler de fark etmez zaten, başlarına geleni çekecekler. Bu onların talihi, kendi seçimleri…
Mizah ustalarımız hiciv sanatının fevkalade ustalarıdır. Hakkedilmiş halkın sevgisiyle herkesin gönlündedirler. Çok sevilirler… Bizim insanlarımız yergiyi sever. Mizaha bayılır ve kendi mizahını durduk yerde ve kendisi yaratır. Çok şenliklidir. Gülünç şeylere, güler.
Halkla beraber mizaha gülenler ve gülebilenler hicivden korkmayanlardır.
Mizah yapabilmek çok zordur…Mizahı anlamak daha da zordur.  
Medya yoluyla politik tartışmanın ve mizahın ne işe yaradığını anlamak için öncelikle gülümseyelim. Yeni yıla gülerek girmek iyi olur, iyi gelir herkese ve özellikle siyasetçilere…
12 Ocak 2004 tarihli 872. Bakan Yardımcıları Toplantısında “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi. Medyadaki Politik Tartışma Özgürlüğü Üzerine Deklarasyon” kabul edilmiştir. Bu Deklarasyona göre İnsan Hak ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme (AİHS) özgürlüklerin ve hakların korunmasında en temel enstrümandır. Siyasi figürler ve kamu görevlileri hakkında medyada bilgi ve kanaatlerin yayılmasına ilişkin bazı ilkelere dikkat çekmektedir. İlki medya kanalıyla ifade ve bilgi özgürlüğüdür. İlkelerden bir diğeri kamu makamlarını eleştirme özgürlüğüdür. Siyasi figürler üzerinde kamusal tartışma açmak gazetecilerin görevidir. Bu ilkeye göre siyasiler ve politikacılar kendilerini medya üzerinden şiddetli eleştirilere tabii kılmışlardır.  Haklarındaki eleştirilerin özellikle medya yoluyla yapılmasını kabul etmelidirler. Eleştirilmek; görevlerinde şeffaflık ve sorumluluklarının sağlanabilmesi için şarttır.   Resmi görüşlere ve düşüncelere muhalefet eden bir kişinin görüşleri siyasal arenada kendine yer bulabilmelidir. (AİHM Piermont v. Fransa, Series A, No.314 27.04.1995 parag.76). Nitekim basın özgürlüğü, halkın siyasal liderlerin düşüncelerini ve tavırlarını ortaya çıkarmasının ve bunlara dair bir görüş oluşturmasının en yetkin araçlarından birisidir (Şener v. Türkiye” AİHM kararı, 18.07.2000 tarih).  

“Castells v. İspanya Vak’ası”nda AİHM 23.04.1992 tarihli kararında “Hukukun üstünlüğü ile idare edilen bir Devlette basının öncü vazgeçilmez rolü unutulmamalıdır...Basın özgürlüğü halkın siyasal liderlerin düşünceleri ve davranışları hakkında görüş sahibi olabilmeleri için en uygun araçlardan biridir...İfade özgürlüğü ayrıca herkesin, demokratik bir toplumun özünde yer alan özgür siyasal tartışmaya katılmasını olanaklı kılmaktadır”, (parag.43). “...Hükümeti eleştirmenin hoş görülebilir sınırları, kişileri, hatta politikacıları eleştirmenin sınırından daha geniştir. Demokratik bir sistemde Hükümetin eylemleri ve ihmalleri, sadece yasama ve yargılama organlarının değil, basının ve kamuoyunun da yakından incelemesine tabidir. Dahası Hükümetin elinde tuttuğu üstün konum, özellikle muhaliflerinin ya da medyanın haksız saldırılarını ve eleştirilerini karşılamak için başka araçları kullanabilecekken ceza davasına başvurmakta kendini sınırlı görmesini gerektirir.” sonucuna varmıştır.
Deklarasyonun en önemli ilkesi ise; eleştiri özgürlüğüdür. Nüktedan ve ağır eleştiri, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 10. maddesinde korunduğu gibi bu eleştiriler geniş bir abartıya hatta provokasyona kadar varabilir; ancak kamuoyu yanlış yönlendirilmemelidir.”
Acaba hiciv neye yarar?
“Hiciv ve yerginin hem fıkra türü yazılarda ama özellikle mizahi hikâyelerde ironiye yaslanması da önemli bir farklılaşmadır. Yunanca eiron (zekâ) kökünden gelen ironi “bilmiyormuş gibi yapmak” ya da “bilinçli cahillik” esasında bir mizah anlayışıdır.(…) Siyasi aksaklıkların alegorik değil gerçek siyasi kimlikler (ya da partiler) üzerinden ele alınması da modern bir tavırdır. Bu tavır, hem toplumsal dinamiklerin gerçek faillerini işaret etmede hem yöneten/yönetilen karşıtlığını belirginleştirmede hem de okur konumundaki halkı bilinçlendirmede, onun taleplerini dillendirmede modern siyaset anlayışının yerleşmesine katkı sağlamaktadır.” (Yazıcı,  Nermin. Yazılı Türk Mizahının Gelişim Sürecinde Batılı Anlamda İlk Mizah Dergisi: Cem.2011)

Anayasa Mahkemesi Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdiği bireysel başvuruda mizahın işlevine şöyle değinmektedir:
“Bahse konu yazıda başvurucunun mizahi bir dille müştekiyi eleştirdiği açıktır. Başvurucu, ayrıca törende şiir okunması sırasında müştekinin gözlerinin yaşarmasını hicvetmekte ve kinayeli bir üslupla müştekinin gözyaşlarının inandırıcı olmadığını dile getirmektedir. Buna karşın köşe yazısının müştekiyi aşağıladığı ya da müştekiyle kaba bir şekilde alay ettiği değerlendirilmemiştir. İnternet gazetesinin hitap ettiği mahalde müştekinin önemli bir kuruluşun yöneticisi olduğu ve üstelik siyasi bir kimliği bulunduğu, başka bir deyişle itiraz götürmeyen tanınmışlık derecesi gözetildiğinde kendisine yöneltilen eleştiri ve düşünce açıklamalarına daha toleranslı olması gerektiği açıktır.” demiştir. Eleştirinin mizahi bir dille yapılabileceğini kabul eden AYM yazıya konu olan kişinin siyasi kimliği ile ilgili değerlendirmesinde ise; “Müştekinin siyasete atılma iradesi -şu veya bu şekilde- belli olduktan sonra gazetecilerin onun sözlerini ve davranışlarını takip etmeleri, onun hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye hatta yönlendirmeye çalışmaları demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Rahatsız edici de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması “caydırıcı etki” doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir.” (AYM B.B. İkinci Bölüm. Karar 2014/6009, Tarih 15.02.2017).  
Abartıya kaçan nüktedan ve ağır eleştiri mizahtır. Mizah ustaları güldürürken düşündürür. Acı acı gülersiniz insanlığın hallerine ve alışılmışlara…Mizahlarıyla zaten doğal muhalefettirler, yadırganmaz! Gülünür, bol bol…
Eleştiri, “gerçeği ortaya koymak için” yapılan yargılayıcı bir inceleme ve tartışmadır.
Nüktedan eleştiri ise sonuçta yargılayan ve içinde ironi barındıran hiciv sanatıdır.
Hiciv, cahilliği önler. Halkı bilinçlendirir, taleplerini dile getirir. Siyasi aksaklıkları giderir.
Hiciv ve mizah yapabilmek, yüksek yetenek, zekâ ve incelik gerektirir. Herkes yapamaz.
Hiciv ve mizahı anlamak ise eğer varsa; asgari zekâ ile anlama yeteneği gerektirir.   
 
Azıcık zekâ ve anlama kabiliyeti yoksa, yapılacak bir şey yok demektir.
Bu ülkenin gerçeklerini mizahçılar ortaya koyarlar. Acı acı gülersiniz, düşünürsünüz. Keşke kahkahalarla güleceğiniz bu memleketin hallerinden payımıza düşen yergileri sahiplenebilsek!  
Mizahçıların ceza tehdidi ile karşı karşıya bırakıldıkları ülkelerin hali en sonunda trajikomiktir.
Az yukarıdaki Anayasa Mahkemesi kararında belirtildi. Rahatsız edici de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan eleştirilerin cezalandırılması “caydırıcı etki” doğurabilir Toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir.
Korku bu toplumun alınyazısı değildir: Cesareti hem cesarettir hem de bu cesaretle müthiş mizah yaratır…Bu halkın mizah yaratma ve anlama kabiliyeti çok çok yüksektir. Mizahçıları, ülkenin yurtsever evlatlarıdır. Nüktedanlıklarıyla ortalığı güldürmekten kırar geçirirler…Hatta kızdırdıkları siyasetçiler bile kendi haklarındaki mizaha gülmekten ölürler! Aman herkesin ömrü uzun olsun, hep gülelim…Mizahı anlama kabiliyetimiz varsa eğer, anlayalım. Hiç zorlamayalım, kızgınlık göstermeyelim yeter...
Mizah sürer gider, öğreticidir. Zaten güleriz ağlanacak hallerimize!
Herkese bol bol gülünç yıllar, acı acı gülmek yerine…