Sabah direkt işe gittim.

Bilgisayarı açıp haber ajanslarına bir göz attım ki, Türkiye Suriye’ye girmiş.

Yani?

“Bir gece ansızın girebilirim” denilmiş ve girilmiş tanklarla, özel harekatçılarla ve tepedeki uçaklarla.

Bombalar patlatılmış yerden ve havadan.

Bom!

Mehmetçiklerimiz de “Allah Allah” diye ilerlerken, aradakiler de Suriye Devletine kafa tutan ve kendilerine “özgür Suriye” diyenler.

Ve nihayet Orta Doğu Bataklığında bir Türkiye.

Allah yardımcımız olsun.

Hem de çok !..

 

**

 

Bir tarafta Kürt devleti hayalcileri, diğer yanda din tellallığı yapanlar Amerika başta olmak üzere tüm emperyalist ülkelerin taşeronluğuna mahkum olmaktan vazgeçmiyorlar. Onlarca yıl “Allah-u Ekber” diyerek öldürüp ve de ölerek sürdürdükleri aptal savaş/savaşlara nihayet bizi de bulaştırdılar.

Gazamız mübarek olsun mu diyelim şimdi?

Yoksa, adım adım bir iç savaşa sürüklenen ülkemizi koruma kollama konusunda neler yapılabileceğini arayıp bulmak ve bu uğurda toplumsal dayanışma ve kültürde buluşmayı mı denesek?

İşimiz zor.

Ekranlardaki yorumcular öylesine iç karartıyorlar ki, yarınımızdan endişe duymamak mümkün değil.

Çocuklarımız var.

Torunlarınız var.

Geleceğimizi taşıyacak ailelerimiz var.

Ve de cennet vatanımız,  Ay Yıldızlı dünyalar güzeli bayrağımız, Cumhuriyetimiz ve  bu ülkeyi kuran Eşsiz Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e verdiğimiz namus sözümüz var.

Ama yarınlarımız umutlu değil.

Hem de hiç!

 

**

 

Güne savaş ile başladık.

Son yıllarda yaşananların takvim yapraklarına bir göz gezdirir misiniz?

Hep ölüm.

Sayısız şehitler.

Ergenekon, balyoz, şike, kumpas gibi devletin omurgasını kırma amaçlı operasyonlar.

Paralel örgütler.

Kanlı darbe girişimleri.

Ailesini, boşandığı eşini öldürenlerin bitmek bilmek cinayetleri.

Özgecan’ı katleden sapıklar.

Peşkeşe dayalı ihaleler.

Yargı, asker, kamudaki sızıntılar.

Yani, ortada öyle bir tablo var ki ister istemez “ben nasıl bir ülkede yaşıyorum ki?” sorusuna alınamayan yanıtlar.

 

Şimdi de Orta Doğu bataklığına girdik bakalım.