Ülkenin aydınlık yüzüydü Nâzım Hikmet. Devrimci duruşu, insan sevgisi, yaşam tutkusu, uluslararası alanda yankılanan şiirleriyle tanıdık, sevdik onu. Haziran 1963’te çok sevdiği yurdundan uzakta Moskova’da yitirdi yaşamını. Nâzım için önemli çalışmalar yapan, bütün şiirlerini sekiz ciltlik bir yapıtta toplayan (Cem Yayınları) Araştırmacı-Yazar Asım Bezirci büyük ozanın ölümünü bakın nasıl anlatıyor: “… Sabahleyin erkenden kalkar. Her zamanki gibi kapıya gazete almaya gider. Aşağı inip posta kutusundan gazeteleri çıkaracaktır. Kapının sürgüsünü çeker, kilidini açarken kalpten ölüverir. Moskova’da Novo Devicye Mezarlığına gömülür. Mezarına, üzerinde Nâzım’ın kabartma figürü bulunan kayadan bir anıt dikilir. Ceketinin cebinden Vera’ya yazdığı bir şiir çıkar: Gelsene dedi bana / Kalsana dedi bana / Gülsene dedi bana / Ölsene dedi bana / Geldim / Kaldım / Güldüm / Öldüm.”

Evet 3 Haziran 63’ün kısa öyküsü böyle.

Nâzım çok yönlü bir sanatçıydı. Şiirleri dışında gündelik sorunları işleyen özlü düz yazılar, tiyatro oyunları, senaryolar kaleme aldı. Takma isimle gazete yazıları yazdı. Ömrünün en verimli çağında sırf düşünceleri ve yazdıkları yüzünden 15 yılı hapishanelerde geçti. O zorlu koşullarda da boş durmadı. Şiirlerinin belki de en sevilenleri cezaevlerinde yazdıklarıdır. Onu vatana ihanetle suçlayanlar günümüzde kürsülerde şiirlerini okuyorlar. Moskova’da mezarına çiçek koyuyorlar. Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazan bu büyük şairden bir özür müdür bu? Kim bilir!

Nâzım’ın insan duyarlılığı bütün dünyayı kapsar. Nerede, hangi ülkede bir hak ihlali varsa, insanlara zulüm, sömürü varsa Nâzım’ın yüreği ordadır; şiiriyle, yazılarıyla, söylemleriyle… Gezegenimizin yüz akı sanatçıları Picasso, Neruda, Paul Robeson’la birlikte Nâzım Hikmet’in Dünya Barış Ödülü’ne değer görülmesi onun insanlık adına gösterdiği çabaların bir göstergesidir. Nâzım Hikmet’in ölümünün 56. yılında bir kez daha anısı önünde saygıyla eğiliyorum. İyi ki hayatımızda vardın. Bize umudu, sevgiyi, haksızlıklara kafa tutmayı, gelecek güzel günlere inanmayı öğrettin. Eserlerinle çok yaşa…Yazıyı büyük ozandan sevgi dolu bir şiiri paylaşarak bitirmek istiyorum.

Hoş geldin
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.