Karadon’dan gelen iki olay var ki her ikisi de can yakıyor.

Birincisi TTK Karadon Müessesesi’nin özelleştirilmesi için gelen resmi yazı.

İkincisi de bu yazıya öfkelenen madencilerin  tüm öfkesini  gazetecilerden çıkarmaya kalkıp, üç meslektaşımızı  yaralamaları.

Of !

Gel de deli olma.

Madenciler ve gazeteciler et ile tırnak gibi.

Her ikisi de can.

Canlar biraraya gelince kavga mı olur.

Hele ki saldırıya mı kalkılır.

Neredesiniz ey Şemsi Denizer’in “canlarım” diye seslendiği madenciler.

Bu madenciler o kültürden gelenler olamaz.

Çünkü…

Denizer’in canlarım dediklerinin arasında gazeteciler de var.

Evet evet gazeteciler.

Yani emekçiler.

İletişim askerleri.

İletmenler.

Bu iki can nasıl olur da yumruk sallar?

Ne oldu bize/bizlere?

 

GMİS’in panelinde çıktı bu öfkenin ipucu.

Bağırdı madenciler “satılmış basın istemiyoruz” diye.

Kesinlikle haklılar.

Kim ister satılmışı.

Satılmak alçaklıktır.

Onursuzluktur.

Madenci elbette bunun hesabını sorar/sormalı da!

Ama kimden?

Gazeteciden mi?

Haber peşinde koşarken,  her türlü kayıpları da göze alıp gecesini gündüzüne katandan hesap sorulur mu?

Onlar gazeteci.

Madenciler gibi emekçi.

Satılmış basın gazeteci değildir.

Satılmış basın patrondur.

Aynen Şemsi Denizer’in döneminde olduğu gibi, sendikayı hortumlayan patronlar satılmıştır.

Gazeteci ne yapsın?

 

Zonguldak’tan gelen her iki haberde can yaktı.

Yakışmadı madenciler.

Sizin gibi yiğitlerin böyle alçakça saldırılarda işi olamaz.

Olmamalı da!

O saldırıyı yapanlara da yuh olsun.

Yuh!

Hem de koskocaman.

Birlik olma gününe darbe vuran bu saldırıyı yapanlardan önce diğer madenciler hesap sormalı.

Ve de özür dilemeyi unutmayarak.