Hatırlar mısınız?

Hani her gün ve her saat evinde balık besleyen,

Evinde tavuk besleyen,

Evinde çiftçilik yapan,

Evinde elma armut toplayanlar vardı!

Evet evet evinde.

Evlerinde.

Nasıl da bilirlerdi sütü sağılacak inekleri,

Bahçenin sulanacağını,

Yumurtaların toplanıp buzdolabına konulacağını,

Nasıl?

O gün ne de komik günlerdi.

Yani hani birilerine mecazi anlamda “dayaklık” dersiniz ya aynen öyle.

Kapısının önüne süpürmeyen,

Bahçesine maydanoz bile ekmeyen.

Ağacından elma koparmayan,

İneği görünce iğrenerek bakan,

Ve bu gerçeğine rağmen, bilgisayarın karşısına geçip doğa dostu olduğunu ortaya koyan çelişkiler yumaklarının oyuncakları.

Hatırladınız mı?

Koşa koşa bilgisayarına koşup çiftlik oyununa kendini kaptıranların o ruhsal dünyasını kuşkusuz siz de merak etmişsimizdir?

Sahi neydi bu durum?

*

Yaşamı oyun yerine koydular.

Her şeyimiz sanal.

Hatırlattığım o oyun da en önemli tespittir.

İnanın öfkelenmemek mümkün değil.

Kendisinin bağı bahçesi olup da, manava gidip hormonlu yiyecek satın alanlar ne yapmak istiyor?

Birinci yanıt tabi ki tembellik.

Çalışmamak.

Ve asalak yaşamayı kendine yakıştıranları internet tutsak almış.

Her anlarını bu sanal dünyada gezinerek değerlendirdiklerini (!) sanan tutsaklara bakınca, bizden sonraki yıllarda “Bu insanlar ne yiyecek ne içecek” diye bir soru takılıyor aklıma.

Hatta bazı ustalar diyor ki “Bizden sonra bu tembeller nasıl ev yapacak, arıza giderecek?” diye konuşuyorlar.

İş yaş!

Elinden hiçbir iş gelmeyen ve hayata çok boyutlu gözlükle bakmayı sürdürenler, bu prangadan nasıl kurtulur ya da kurtarılırlar.

Belki de çağımızın en önemli sorunu bu.

Çözümü de aranmalı.

*

O çiftlik oyunu çoktan gitti.

Şimdi yerine başka şeyler çıkmış.

O şeyler de bilincin içine girip yerleşerek, insanları yönetmeye bile başlamış.

Duymuyor muyuz, bilmem ne oyunundan etkilendi canına kıydı diye.

Allah sonumuzu hayır etsin!