Sonbaharla birlikte Ortadoğu’da savaş tamtamları duyulmaya başladı yine. Dünya halklarını yönetmeye soyunan ABD ve Rusya emperyalizmin yeni yol haritasını çizerken, belli ki Ortadoğu batağına Türkiye’yi de sokmanın hesaplarını yapıyorlar. Ekonomisi her geçen gün biraz daha bozulan ülkemiz politikacıları ise bu badireden kurtuluşu savaşta görüyorlar. Siyaset tarihinde emperyalist güçlerin sahnelediği oyunlardan hiç ders almamışlar. Şimdilerde savaş endüstrisinin kurmayları, çok uluslu şirket patronları kazançlarını büyütecek yeni bir savaş için gözlerini Ortadoğu’ya dikmiş ellerini ovuşturuyorlar. Ölümü kutsayan cahil halklara hiç acımaksızın bölgenin elde kalan son kültürel mirasını da yok edecekler. Ülkemiz yine kahraman şehitlerimiz edebiyatıyla gencecik evlatlarını kucaklamaya hazırlanacak. Ne yazık!
Geçen yüzyılın iki dünya savaşına baktığımızda, savaşların altında yatan en büyük etkenin ekonomi ve güç olduğunu görüyoruz. Emperyalizmin az gelişmiş ülkelerin yer altı servetlerini sömürme iştahı günümüzde de eksilmedi hiç. Galeano ustanın dediği gibi: Ortadoğu’da petrol yatakları yerine turp yetişseydi kimin umurunda olurdu Ortadoğu? Savaşların bu coğrafyaya yaşattığı acıları, zulümleri unutacak kadar yitirdik mi belleğimizi? İktidara yakın medyanın savaş histerisine tutulmuşçasına attığı manşetleri gördükçe mesleğim adına utanıyorum.
İkinci Dünya Savaşı’nın en sıkıntılı dönemlerini yaşamış ünlü Fransız Şair ve Yazarı Prevert’in savaş karşıtı bir şiirini okurla paylaşmak isterim. Ama öncesinde şiirin de çevirisini yapan Orhan Suda Usta’nın Prevert üzerine kaleme aldığı bir yazıdan kısa bir paragrafa yer vermek istiyorum: “Bir baba düşünün: oğlunu her hafta sinemaya götürüyor. Paris’in sokaklarına, ışıklarına, seslerine, insanlarına, sinemalarına alıştırıyor. Oğlunu yumuşak, sevecen, çelebi bir yaklaşımla eğitiyor. Günlük konuşmaların, masalların, söz oyunlarının, bilmecelerin, tekerlemelerin büyülü dünyasına sokuyor onu. Sanatın hemen her dalında alabildiğine yetenekli; gündelik olayları, sıradan insanların dertlerini, kaygılarını, sevinçlerini, alaycı konuşmalarını, küfürlerini şaşırtıcı bir güzellik ve yalınlıkla şiirlerine, oyunlarına, senaryolarına aktaran bir barış güvercini salıyor dünyamıza. Bu oğul diyor ki bize, bir Prevert bir daha kolay kolay gelmez yeryüzüne: İyi dinleyin onu dar kalıplar, miskin düşünceler, katı kurallar, ikiyüzlülükler içinde tüketmeyin kendinizi. HAYIR demesini bilin dünyamızı güzel kılmayı öğrenin. Kabullenmeyin size her verileni her söyleneni...”
AİLE HAYATI
Anne yün örüyor
Oğul savaşıyor
Anne buna hiç şaşmıyor
Baba n’apıyor peki?
Baba tecimle uğraşıyor
Karısı yün örüyor
Oğlu savaşıyor
Kendi buna hiç şaşmıyor
Peki oğul ne diyor bu gidişe
Oğul hiçbir şey
Ama hiçbir şey demiyor bu işe
Anne yün örüyor
Baba tecimle uğraşıyor
Oğul savaşıyor
Bitince savaş babasıyla birlikte iş kuracak oğul
Oysa devam ediyor savaş
Anne yün örmeye
Baba tecimle uğraşmaya devan ediyor
Oğul ölüyor
Oğul savaşmaya devam etmiyor artık
Mezarlığa gidiyor anne ile baba
Ve ikisi de şaşmıyor buna
Hayat devam ediyor
Yün örmeyle, savaşla, tecimle
Tecimle tecimle tecimle
Hayat mezarlıkla iç içe.