Zonguldak Eğitim-İş Başkanı Metin Kahveci “Kamuoyunda “Ergenekon Davası” olarak bilinen ve baştan sona AKP’nin yönlendirmesiyle sürdürülen siyasi davanın karar duruşmasında cezalar açıklandı. Tamamen siyasi olan bu davada, ülkemizin aydınları, gazetecileri, yazarları, siyasetçileri, milletvekilleri, askerleri; varlığı kanıtlanmamış bir örgüte üye olmakla suçlandılar ve ceza aldılar. AKP yargısına göre Silivri’de yatanların hepsi terörist Genel Kurmay başkanı yönlendirici konuma sokulmuştur. Genel Kurmay başkanını atayan ve bizzat onunla iki yıl çalışan AKP nasıl olduysa terörist bir askerin farkına varamamış. Buna kim inanır bilinmez ama tezgahlanan bir oyunun   içerisinde olduğumuzu yıllar önce belirtmiştik. Oyunun kısa adı ise en yetkili asker terörist başı  olarak gösterilecek , Türk Ordusu halktan soğutulacak, emperyalist ve ABD güdümlü PKK lideri kahraman ilan edilecekmiş. Böylece büyük İsrail projesi   hayada geçirilecekmiş. Tabiki bu oyunu ülkemizde yiyen olur mu? Olmaz mı?  Tahmin edilmez ama ülkenin vatan  severleri tarafından yenmeyeceği kesindir. Emperyalizim para  gücüyle kardeşi kardeşten, babayı oğuldan ayırsa, vatanını hainler tarafından yok ettirilmesi  satın alsa bile sağ duyuluları ve gerçek vicdan sahipleri vatan severleri  satın alamayacaktır” dedi.

‘DERİN YARALAR AÇTI’

Kahveci açıklamasına şöyle devam etti:

“AKP muhalifi oldukları için yıllardır günahsız Silivri zindanında ömür çürüten gözü pek vatanseverlere beraat verilmesini beklemiyorduk elbette. Demokrasinin askıya alındığı dönemlerde, muhaliflerin sırf muhalif oldukları için yargılandığı davalarda adaleti tecelli ettirme kaygısı güdülmez. Aksine, toplumu korkuyla zapt etme arayışının ürünü olan bu tür davalarda adaletin değil, intikamın peşinde olunduğu mesajı son derece görkemli bir şekilde sunulur. Bu davalarda şekil kitaba uygun olsa da, esas ne kitaba ne de vicdana uygundur.

Halkın adaleti yerine “devlete egemen olanların adaletini” sağlamak için kurulan DGM’nin, isim değiştirmiş hali olan Özel Yetkili Mahkemeler eliyle yapılan yargılama ve verilen cezalar toplum vicdanında derin yaralar açmıştır.

AKP’nin ve savcıların, Ergenekon adını verdiği sözde terör örgütünün varlığını kanıtlayan delilleri, eğer gerekçeli kararda görürsek mahkemeyi de AKP’yi de ayakta alkışlayacağız. Delil bir yana “emare” düzeyindeki bulgular dahi olsa kabulümüzdür, tüm önyargılarımızı bir kenara atarak sözümüzü tutacağız. Genç yaşlı masum bedenleri diri diri Sivas’ta yakanlara kol kanat gerenlerin “Sivas’ın günahını, Sivas için gözyaşı döken yurtseverlerin üzerine yıkma girişimin delili ya da emaresi olabilir mi? Ya da Cumhuriyet Gazetesi’ni var eden İlhan Selçuk’un ve Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet Gazetesini bombalattığının delili ya da emaresi?...

Demokrasi ve cumhuriyet sevgisinin bedelini özgürlükleri ile ödeyenlerin suçlu olmadığını AKP’liler de biz de çok iyi biliyoruz ve çok yakın bir zaman da hepsinin özgürlüklerine kavuşacaklarını da. Sırf kendilerine muhalif oldukları için yurtseverlere devlet gücüyle zulmederken; Anayasal düzeni yıkmak için oluk oluk kan döken terör örgütünü omuzlarına alanlar ektikleri rüzgarı, demokrasinin sağlıklı işleyeceği bir sistemde “fırtına” olarak biçecektir.

DARBECİLERLE MÜCADELE YAYGARASI

Darbe kavramının ülkemiz günlük dilindeki yerleşik anlamı “askeri güç kullanılarak” meşru yöntemlerle işbaşına gelen seçilmişlerin etkisiz hale getirilmesi olsa da, aslında demokrasi teorisi uyarınca darbe kavramının doğru tanımı “demokrasinin türlü yöntemlerle askıya alınmasıdır. Buradan hareketle 2013 Türkiye’sinin ağır bir darbe havası soluduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2013 Türkiye’sinde demokratik sistemi kötürüm hale getiren darbeci ise matematiksel bir kesinlikle AKP iktidarıdır. 12 Mart ve 12 Eylül’ü imal eden yerel ve küresel sermayenin kucağında özenle serpilip gelişen bir siyasi geleneğin temsilcisi olan AKP, bugün yine aynı güruhun birey esaslı toplum iradesi özlemine vurduğu güncel pranganın mimarı ve uygulayıcısıdır. Hal böyle olunca bugün AKP’nin sözde darbe ve darbecilerle mücadele yaygarasının da, onlarca yıldır süregelen bu büyük oyunun perdelerinden bir tanesi olması dışında değeri yoktur.

MEDYA KÖLELEŞTİ

Türkiye’sinde, muhalefet sistemin dışına atılmış, iktidarı denetlemek bir yana bizzat ona hizmet eden bir yargı, köleleştirilmiş bir medya ve bu tablonun etkisiyle oluşan susturulmuş bir toplum oluşturulmuştur.

İktidara geldiği dönemdeki anayasal düzeni askıya alarak sivil-polisiye yöntemlerle demokrasiye darbe yapan AKP, bağımlı medya ve yargı kurumları ile gerçekleri tersyüz etmekte, bu çabasında da azımsanmayacak bir başarı elde etmektedir. Başbakan’ın savcısıyım dediği bugünün siyasi yargılamalarını anlamlandırabilmek için bu tabloyu doğru okumak yaşamsal önem arz etmekte. AKP’nin “darbe ve darbecilerle mücadele” etme iddiasıyla başlattığı yargılamalar özünde AKP sultasının düşmanı olan muhalifleri yok etmeye dönük girişimlerdir. Uydurma bağlantı ve belgelerle, tek günahları AKP muhalifi olmak olan onlarca gazeteci, bilim adamı, rektör ya da kamu görevlisi yok edilmektedir. PKK’lıların tanıklığıyla ordu komutanları terörist sıfatıyla zindanlarda çürütülmektedir.

5 Ağustos Silivri buluşması öncesinde yaşananlardan biri de seyahat özgürlüğüne   vurulan gerçek darbeyi yaşadık. Seyahat özgürlüğünün nasıl yok edildiğini ülkemizin her tarafında yaşanan faşizan olayları gördük. Bunun yanında Silivri buluşması öncesi bir siyasi partiye, gençlik örgütüne ve gazeteye yapılan polis baskınları, artık tamamen deşifre olan gerçeği karartma arayışının yarattığı infialden duyulan büyük korkudan kaynaklanmaktadır. Gezi olayları sonrasında  karizması çizilen

AKP, yaşadığı büyük korku nedeniyle kitlelerin Anayasa’ya göre silahsız ve saldırısız olarak önceden izin alınmaksızın yapabilecekleri demokratik gösterilere de katlanamamaktadır.  5 Ağustos Silivri öncesinde  yaşanan anti demokratik uygulamaları ve hukuksuzluklara dikkat çekmek adına Anayasal haklarını kullanmaya çalışan muhalifleri yaka paça gözaltına alan AKP’nin yönetim anlayışını  şiddetle kınıyoruz