Yaz mevsimini ardımızda bıraktık. İnsanı bunaltan sıcak havasına bu kez darbe krizi tatsızlığının, siyaset karmaşasının yorgunluğu da eklenince doğrusu yaz bitti diye pek de hayıflanmadık. Şimdi sonbaharın tadını çıkarmanın sırasıdır. Kültürel etkinliklerin birbirini izlediği günlerin; kitap fuarlarının, film çekimlerinin, yeni repertuarları ile perde açan tiyatroların, müzelerin, sergilerin, sokaklara, caddelere taşan alternatif sanatçıların yapıtlarını selamlamanın, tüm bu güzelliklerin soluğunu içinize çekmenin zamanıdır. Parklarda dolaşmanın, ağaçlardan dökülen yaprakları izleyerek felsefe yapmanın da… Deniz gören bir mekanda dostlarınızla kahve ya da bir kadeh içki eşliğinde neşeli, keyifli bir sohbetle günün tadını çıkarabilmek ise size kalmış. Edebi metinlerde hüzünle özdeşleştirilir sonbahar. Bu mevsimi insan ömrünün son çeyreği ile örtüştüren şiir, deneme hatta roman sayısı az değildir. Öyle midir gerçekte? Doğrusu bilemiyorum. Yine de bana sorarsanız, hayatı irdelemenin yolu mevsimlerde aranmamalı. İnsana, insanlığa bakışımızda, duygularımızda, doğaya tüm canlılara verebildiğimiz sevgide aranmalı. Düşünce biçimlerimizde ve elbette bilime olan inancımızda da. Ve yine bencileyin sonbahar, yaz tembelliğinden sonra insanın kendini yenileyebilmesi için bir fırsattır. Yaşınız ne olursa olsun. Yeter ki içinizdeki yaşama sevgisini, yaratma heyecanını, gücünü yitirmeyin. Bu dirimi yitirmişseniz günahı mevsimlerde aramayın boşuna...
Açıkça söylemek gerekirse içinde yaşadığımız coğrafya çok sıkıntılı. Savaş, şiddet, ölümler hele de genç ölümler toplumu kemiriyor. Bireyler mutsuz. Yanlış siyasetlerin acı bedellerini ödüyorlar. Birbirine karşı sevgisiz, güvensizler, ulusal benlik yok olmuş. Ayrı kamplara bölünmüş insanlar yardımlaşma, paylaşma, kardeşlik duygularını yitireli çok olmuş. Evet, tablo kötü ötesi. Ama şu hiç yitirmediğimiz umut yok mu! Gelecek güzel günlere beslediğimiz umut, gençlere duyduğumuz güven ve umut, ülkeyi ayağa kaldıracaklarına inandığımız kadınlara bağladığımız umut,  emeğe, emekçilere umut, Sanatçılara, yazarlara yapıtlarıyla büyüteceklerine içtenlikle inandığımız  umut… Özetlersem, bugün iyimserim. Üstelik iyimserliğime pek yakıştırdığım bir şiire ve şairine rastladım Berfin Bahar dergilerinin birinde. Seher Duman’ın “Şaraplı Konular Bunlar” başlıklı güzel şiirine sizleri de ortak etmek istedim:
    Şarap kaçmış dünyanın aklına
    tutuşuyor üzümler
    sıcaktır eylülde Akdeniz hâlâ
    ürkmüş
    barbar süvarilerden
    basma etekli kızlar
    “şarap olmaz kirazdan” demeyin
    hem olur
    hem de yağar
    paşa paşa
    bir kemanın hüznüne
    söylesin
    kim görmüşse
    kumlarda güneşlenen deniz kızlarını
    zümrütten saçlarını tararlarmış da
    yok efendim masal değilmiş de
    üzüm gibiymiş gözleri de
    belirgin yüz hatları yokmuş da
    bal gibi kiraz şarabı ellerindeki
    işte!
    n’olurdu bilseydim
    ne görür balıklar düşünde?
    Merdivenle inilir mi Cehenneme?