Haftalardır dönüp dolaşıp “yeni tip koronadan” söz açıyoruz. Elbette bütün dünyada sayıları yükselen insan ölümlerinden de. Ülkemizde de yaşamını sürdüren yurttaşların kafası bir hayli karışık. Aynı karışıklığı bu felaketle mücadele etmek isteyen iktidar erkinde de görüyoruz. Sağlık Bakanı yurttaşlara seslendiği konuşmalarında elinden geldiğince ikna edici olmaya çalışıyor. Yurttaşların yapması gerekenleri tek tek anlatıyor. “Evde kalın, sosyal mesafeye dikkat edin,” ve bunun gibi öğütler veriyor. Yaptıkları mücadeleden söz ederken de eklemeyi hiç unutmuyor “Bize güvenin.”

12 Nisan Cuma akşamı televizyon ekranından da aşağı yukarı bunları söyledi Sayın Bakan. Bakana, “Sokağa çıkma yasağı var mı?” diye sordu gazeteciler. “Şu anda henüz böyle bir şey yok” dedi. Üstelik bakan o akşam Bilim Kurulu toplantısından ayağının tozuyla gelmişti ekrana. Ne var ki, iki saat sonra İçişleri Bakanlığı cumartesi ve pazar gününü içeren bir 48 saatlik sokağa çıkma yasağı koydu. Gelin de şimdi halktan kendinize güven bekleyin.

Şimdiye kadar hangi konuda söyledikleriniz yerine geldi ki, halk size güvenebilsin. Nitekim, gece yarısına iki saat kala alınan bu karar üzerine yurttaşlar sokağa fırladı. Marketler, fırınlar üst üste doldu. Boş olan sokaklar, caddeler de bir anda bayram yerine döndü. İşte bu da gösteriyor ki iktidarın da kafası karışık, sağlıklı bir koordinasyon kuramıyorlar.

Yandaş medya suçu hemen fırınlara, marketlere koşan insanlara yükledi. Öyledir; karnınız tok sırtınız pekse evini doyurmak için, aç kalmamak için koşturanları eleştirmek hatta aşağılamak kolaydır. Cehaletten diyorlar. 18 yıldır bu toplumu cahil bırakan bir başka iktidar mı acaba? O kadar yanlış şeyler ve 21. yüzyıl insanlığına yakışmayan o kadar cahilce işler kotarılıyor ki, neresinden tutacağınızı şaşırıyorsunuz.

Aklıma rahmetli Halk Filozofu Sakallı Celal’in sözleri geliyor. “Bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkün olur.” der üstat. Örneğin televizyonlara bakıyorsunuz kalıplı kıyafetli, isimlerinin önündeki sıfatları kalabalık konuşmacılar. Tamam diyorsunuz, bunlar bizi aydınlatabilir. Ama bu üstatlar ağızlarını açtığında her yandan cehaletleri dökülmeye başlıyor. Bir kısmının da iktidara yağcılık yapacağım diye söyledikleri cümlelerden kulaklarınız rahatsız oluyor, insanlık adına utanıyorsunuz. Boşuna dememişler “Dalkavukluğun endazesi (ölçüsü) yok.” diye. İyi de bunlar nasıl bürokrat olmuşlar, nasıl profesör olmuşlar, nasıl akademisyen olmuşlar? Bunların içinde siyasetçilerin konuşmalarına ise hiç değinmek istemiyorum. Çünkü biat kültürü içinde söyleyeceklerini önceden biliyorsunuz zaten.

Sokağa çıkmamak, evde kalmak virüsle mücadelenin en önemli faktörü tamam da evde otura otura insanlar da kafayı sıyırıyor. Bütün dünyada virüsle mücadele sırasında insanların psikolojik durumlarını ele alan geleceğe dönük çalışmalar yapılıyor. Psikologlar, psikiyatrlar ve pedagoglar yoğun bir çalışma içinde. Bize gelince, ne olacağına “Bileni değil de düşüneni bile bulmak zor.” Biz yalnızca siyaseti düşünüyoruz. Bizim toplumda siyasetçiler bu virüs fırsatından nasıl nemalanacaklarını hesaplamaktan geri durmuyorlar. İçişleri Bakanı istifa ediyor. Önce takdirle karşılıyorsunuz açık açık diyor ki “Ben halkın bu kadar dışarı çıkacağını öngöremedim, virüs mücadelesine zarar verdim. İstifa ediyorum.” Özetle bu. Siz de ekran başından takdir ediyorsunuz bakanı. Sonra gece yarısı Cumhurbaşkanı’nın bu istifayı kabul etmediğini öğreniyorsunuz. Dedim ya iktidarın da kafası karışık. Tek adamın buyruklarıyla ülke yönetmeye kalkarsanız sonuç da kaçınılmaz olarak yaşadıklarımız oluyor.

Şimdilerde dünyanın tümünü sallayan yeni koronavirüs ile doktorlarımız, sağlık çalışanlarımız, kimi belediye başkanlarımız var gücüyle mücadele ediyorlar. Siyasetin merkezi Ankara’yla üç büyük şehrin belediye başkanları arasındaki bağ biraz güçlendirilse kuşkusuz mücadelede çok daha iyi sonuçlar alınacak. Ortada hâlâ belirsiz olan sağlık çalışanlarının ücretlerinin iyileştirilmesi, işçilerin çalışma koşulları, emek insanlarının daha sağlıklı biçimde görev yapabilme olanaklarının sağlanması gerçekleştiğinde mücadele daha da kolaylaşacak.

Yazıyı Melih Cevdet Anday’dan bir şiirle bitirelim. “Nerden çıktı”

Güneş çıktı ay çıktı

Yeryüzüne bitki çıktı

Hayvan çıktı

İnsan çıktı

Bunca emekten sonra

İsim çıktı, fiil çıktı…

Ya bu yalan

Bu yalan nerden çıktı?