Eski Türkiye’yi topluma yanlışlar/yalanlarla anlatan bir yeni kuşak var şimdilerde. II. Dünya Savaşı sonrası yoksul kalan ülkenin hangi koşullarda bağımsızlığını ve barışı koruyabildiğini anlatmaktan kaçınıyorlar. Yazılarıyla, konuşmalarıyla olan biteni toplum bireylerine unutturma gayretinde olanların çokluğu elbette gözümüzden kaçmıyor. İktidarın yaratmak istediği yeni rejimde Cumhuriyet kültürünü yok etme gayretlerine, sözde tarihçilik bilgileriyle arka çıkan insanlarımız isimlerinin önüne koydukları bilimsel sıfatlar ne olursa olsun, artık bizi pek şaşırtmıyor. Amaç Türkiye’yi ulus olmaktan çıkarmak dine dayalı bir ümmet topluluğu haline getirmek. Cumhuriyetin kazanımlarını bir bir yok etmek. Bunu başaramayacaklarını kendileri de biliyorlar ama hayallerini gerçekleştirme yolundan da hiç geri adım atmıyorlar.

Hep aynı şeyleri dönüp dönüp söylüyoruz. Şimdilerde sermaye, siyaset ve medya üçgenine sıkışan ülkemizde emek insanlarının, dar gelirlilerin, işçilerin ekonomik durumu her gün biraz daha kötüleşiyor. Pandemi sadece yoksul kesimin daha da yoksullaşmasına yol açarken, sermayenin zenginleşmesini kolaylaştıran bir unsur haline geliyor. Yüz yüze eğitimin yeniden başladığı şu günlerde Covid-19 önlemlerinin nasıl bir seyir takip edeceğini ülkece endişeyle gözlemliyoruz.

Ne devlete, ne iktidara, ne de insana güvenin kalmadığı bir ortamdan geçiyor insanlık. Yurttaşların kendilerini güvende hissetmediği, hırsızlığın, yolsuzluğun ve cinayetlerin özellikle de ‘kadın cinayetlerinin’, çocuk istismarının kol gezdiği bir ülkede yaşıyor olmak gerçekten çok acı.

Eskileri anımsarken, içeride ve dışarıdaki bütün zor koşullarına karşın bağımsızlık kültürünün korunması, eğitimin aksamaması için her türlü gayret gösterilirdi. Şimdi anımsıyorum yerli ve yabancı pek çok kitap çıkardı. Özellikle de Varlık Yayınları’nın cep kitabı biçimindeki ucuz kitapları biz gençler için ikinci bir öğrenim şansını elde etmek gibiydi. Çocuklar için pek çok dergi çıkardı. Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun yayımladığı Türkçülüğü öne çıkaran pek çok da yayın vardı. Çocuk yayınlarından Dede Korkut Masalları takılır bazen belleğime. 20 yıla yaklaşan iktidarın ülkenin dört bir yanında açtığı ihaleler, gerçekleştirdiği yolları ve köprüleri gördükçe aklıma Dede Korkut masallarından Deli Dumrul gelir. Deli Dumrul kentin girişine bir köprü yaptırır. Geçenden 5 akçe geçmeyenden 15 akçe alır. Deli Dumrul’un adaleti böyleydi işte. Tıpkı şimdiki yurttaşın kolay geçmesi için paralı yollar, paralı köprüler gibi. Geçse de geçmese de maliyeti tüm yurttaşların sırtına yüklenerek gerçekleştirilen projeler misali.

Yarın 9 Eylül İzmir’in kurtuluşu. İstiklal Savaşı’mızın en önemli kazanımlarından biri İzmir. Bugün de demokrasinin ve bağımsızlığın beşiği. İzmir kentini çok severim. Bir dönem İzmir’e yerleşme şansı da çıkmıştı karşıma ama İstanbul’dan ne olursa olsun ayrılmayı hiç sindiremedim içime. Ama İzmirli olamadımsa da hep İzmirli çok yakın dostlarım oldu. Bunlardan biriydi Sevgili Tarık Dursun. Mesleğe başladığım günden aramızdan ayrılana kadar da hep dostum olarak kaldı. İzmir’e bir gidişimde Tarık’la buluştum. Birlikte yolları arşınlamaya başladık. Bir yandan edebiyat konuşuyoruz Tarık’ın kitaplarından ve projelerinden söz ediyoruz, bir yandan da İzmir’in o canlı halini seyrediyorum. Alsancak’a geldik her tarafta kahveler, kitapevleri, kızlı erkekli bir kalabalık. Kahkaha ve neşe içinde bir semt.

–Ya Tarık dedim. Ne kadar güzel olmuş Alsancak.

Tarık şöyle küçümser bir edayla baktı bana

-Tabii lan! Burası gavur İzmir dedi.

Bu haftaki yazıyı Oktay Rifat’ın güzel dizeleriyle sonlayalım:

KEDİLER

Elime bakıyordum kalem tutan elime

susuyordum kemikleri görünen

derme çatma saydam kedileri

çünkü ölüm Afrikalı aç bir çocuk

gibi yakındır insana

çünkü açlık onların kedileri

dört kollu meşelere ne oldu

serçeleri gökten silindiler

yarasamsı kuşlar aldı yerlerini

akşamı bırakınca gagalarından

bir ürküntü yakamozu beklenmedik

kedilerin tüylerinde geceleri

kuyrukları düşük sıska çığlıkların

karnı şiş anlamı bilinmeyen

körüklü faytonuna binerek

koşuyorlar koşuyorlar düşlerindeki

eli gücü yetmez dişilerine

Afrikanın beyaz dişli kedileri

çulun üremesi gibi tezgâhta

uzuyor kol bacak ilmikleri

iç içe yatıyorlar bir kemik bir deri

ortak çukurlarında çölün

sevişirken kızgın damlarda

ayla ıslak

kedilerin kedileri.