İstanbul’da yaşayan Kandillili Köpek Eğitmeni Ufuk Uslu Ankara’da yaşanan köpek katliamıyla ilgili bir ileti paylaşmış.

Askerliğin uzun sürdüğü dönemlerin günün birinde kadının birinin oğlu bugün askerden teskeresini almış ve eve gelecekmiş. Kadın heyecan içinde evde hazırlıklar yapmış en son oğlunun en sevdiği börekten yapmış.

Bu arada kadının kapısı tıklamış. Heyecanla kapıya koşan kadın kapıyı açınca karşısında üstü başı yırtık ve pis, yaşlı dilenci bir kadın belirmiş ve kadına "senden para istemiyorum, ne olur günlerdir bir şey yemedim, çok güzel yemek kokuları geliyor bana bir parça yemek" demiş. Kadın oğlunun geldiği heyecanıyla kapıya koşarken oğlu yerine bir dilencinin olması sinirlerini bozmuş ve kadına "bekle" deyip mutfağa koşmuş. Oğluna hazırladığı böreklerin içini açmış ve bir miktar fare zehri koyup tekrar börekleri kapatırken "ben oğlum gelecek diyorum rızkını pis bir dilenci çekiyor. Artık bir daha dilenmezsin" deyip börekleri bir gazete kağıdına sarıp dilenci kadına vermiş. Dilenci kadın da "Allah razı olsun kızım sayende karnım doyacak, benim için ne yaptıysan Allah da sana aynısını yapsın" deyip oradan ayrılmış.

Kadın da tekrar salona geçip bir gözü pencerede bir gözü saatte oğlunun yolunu gözlemeye devam etmiş. Bir ara çığlıklar içinde 2 tane çocuk kadının kapısını tıkramış ve "teyze koş oğlun geldi ama caminin orada musluk başında yığıldı kaldı" deyince kadın feryat figan evden çıkmış koşarak caminin oraya koşmuş. Oğlu yerde ağzı köpükler içinde yatarken oğlunun başını elleriyle terini silmeye çalışan dilenciyi görmüş. Hiddetle kadını yere itmiş ve" oğlum, ne yaptınız oğluma" diye sormuş. Kadın da "ben bir şey yapmadım kızım senin verdiğin börekleri açtım bu arada bu delikanlı geldi ve " kesin bunu annem yaptı bu böreği sadece annem yapabilir. Askerden geldim ana Dilimini benimle paylaşır mısın diye sordu ben de bir dilimini ona verdim ve onun iştahla yiyişinden etkilendim ama daha ilk dilimde yere düştü" dedi....
 

Bu hikayeyi çocukluk yıllarımda bir kitaptan okumuştum. O günlerden bugüne aklımda bu kadarı kalmış. Anlatmak istediklerim aşağıdaki fotoğrafta görünüyor. Bir gün ama bir gün o dilenci bu köpekler, o çocuk sizin çocuğunuz olacak ve kendi ellerinizle çocuklarınızı ölüme götüreceksiniz. İlahi adalet tecelli edecektir er veya geç !

**

Sizi bilmem ama tavuk bile kesmeyen biri olarak elime silah verseler, bu katliamı yapanları vallahi de, billahi de vururum!

Valla diyorum.

Lami cimi yok işin.

Vu-ru-rum!

Benim de köpeklerim var.

Birinin adı dostum, iri yarı olanın adı da maço.

Onlar benim açıkça her şeyim.

Evimin etrafında torunlarımın şen şakrak oynayacağı bir dünyayı elde edemedim ama… Avuntum var hiç olmazsa köpeklerimle.

Onlarla paylaşıyorum duru sevgiyi.

Saygıyı da!

İnanın akşam evde ekmek olup olmadığı aklıma gelmez ama, dostum ile maçonun aç yatmasını içime sindiremem.

Çünkü onlar seviyor.

Sevgilerini belli ediyorlar.

Ve asla nankörlükte yapmıyor.

Şimdi böyle bir duygusallığımın içinde Ankara’da yapılan o katliamın fotoğrafına bakınca, boğulmamak mümkün mü?

Bunun adı cinayettir.

O cinayeti işleyenlerin insan öldürenlerden ne farkı var?

Cezalandırılmalıdırlar.

Hatta bunu yapanlar kamu görevlisi ise analarından emdikleri süt iki kat burunlarından getirilmelidir.