Yasaklarla sarmaş dolaş yaşayan bir toplumun bireyi olmak güçtür elbette. Hele de yaşadığımız coğrafyada. Çocuklar yasak sözcüğü ile ilköğretimde tanışırlar. Ana dilde öğrenim yapmanın, ana dilde konuşmanın yasak olduğunu öğrenirler. Giderek ana dilde öğrenim görmenin, konuşmanın yasak olduğunu da anlayacaklardır. Varsıl–yoksul ayrımının da…

Büyüdükçe yaşamlarında soluk alıp vermek dışında hemen her şeyin kısıtlı olduğunun ayırdına da varacaklardır. Özgürlüğü, barışı savunmak, hak ihlallerine karşı çıkmak için yapılan eylemlerin ne denli tehlikeli olduğu devlet büyükleri tarafından hatırlatılacaktır kendilerine. Uslu çocuklar olmaları öğütlenecektir. Düşünce üreten değil ezberleyen bireyler olmaları istenecektir. Devletin eğitim diye sunduğu din ve sermaye sarmalı arasında yuvarlanıp gideceklerdir. Peki, bu baskıcı yöntemlere isyan eden çocukların, gençlerin durumu ne olacak derseniz devlet onun da çaresini bulmuştur. İsyankarlar ya anarşist ya komünist ya da terörist olarak yaftalanacaklardır.

Türkiye yurttaşı yasaklarla doğmuş yasaklarla büyümüş, serpilmiş ve ne yazık ki çoğunluğu da yasaklarla uzlaşa gelmiş, yasakları içlerine sindirebilmişlerdir “Yassah hemşehrim” hitabı devlete biat etmenin bir şifresidir sanki. Sıkıyönetimlerde yasaklar sansüre dönüşür. Eleştirel gazetecilik suç kabul edilir. Her 10 yılda bir askeri darbe ya da darbe kalkışması gören bir ülkede yasaklara alışmamak hiç de kolay değildir.

Yasaklar çeşitlidir. Yazdığınız yazının, okuduğunuz metnin, yaptığınız eylemin hangi yasağı ihlal ettiğini önceden bilmeniz gerekir. Eğer devletin beğenmediği muhalif bir kimliğiniz varsa bu konuda çok hassas davranmanız gerekir. Çünkü yalnız bilinen yasaklardan sakınmak sizi korumaz. Yine çünkü devlet kimliğinizi beğenmiyorsa sizin için bir suç yaratması işten değildir. Günümüzde hukukun değil devleti temsil eden erklerin ne dedikleri önemlidir.

Aslında dünyada insanların düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan durumlar hiç de az değildir. Özellikle totaliter ülkelerde yasak düzeninin pek çok çeşidi vardır. Uluslararası edebiyatın yazarlarından bazıları insanın temel hak ve özgürlüklerini yok eden ülkeleri anlatan önemli yapıtlara imza atmışlardır. Örneğin Kafka’nın “Dava”sı, Ray Bradbury’in “Fahrenheit 451”i, George Orwell’ın “1984” ü, Jack London’un “Demir Ökçe” yapıtı gibi pek çok eser insanların karşılaştığı yasaklamalara karşı kimi ironik, kimi kurgu bir dille gerçeğin ne olduğunu okurlara anlatırlar. Bu yüzden de tek adamlı rejimler edebiyatı, sinemayı, tiyatroyu ve de müziği sevmezler.

Ece Ayhan şiirimizin isyankar şairlerinden biridir. Dili, dizeleri yasaklara sığmaz. Yazıyı sonlarken okuru Ece Ayhan’ın dizeleriyle buluşturmak istedim. “Kötü İlgilerin Gidişi”

Buruk bir ezgi seziliyordu içlerinde
kinleri gibi renk renk
ölmüş atlarını bırakıp
tahta pabuçlarıyla gittiler
gözlerinde frank krallarının eski hüznü

bir şarap gibi gönüllerimizi alıp
çocuk dudaklarında götürdüler
anılarının ayrıntısı
ve burada bir sürü şarkıları kaldı
kumsalda kocaman izlerini siliyor deniz.