Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Yönetim Kurulu  (GYK)  Üyesi Semih Özkök, Yozan Antlaşmasının yıldönümüyle ilgili yaptığı yazılı açıklamasında  “Bize bu kıvancı yaşatan başta, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Lozan kahramanı İsmet İnönü olmak üzere tüm Kurtuluş Savaşı ve Lozan görüşmeleri emekçilerine şükran borçluyuz. Hatıraları önünde saygı ile eğiliyoruz” dedi.

 

Lozan Antlaşmasından bu yana geçen 91 yıl sonra her yurttaşın kendisine ve samimiyetle “bu kahramanlara layık olabildik mi?” sorusunu kendisine sorması gerektiğine işaret eden Özkök açıklamasına şöyle devam etti:

 

“Bu soruya net cevap verebiliriz: HAYIR. Bugün gelinen noktada tarihten hiç ders almadığımızı, tarihin ne yazık ki tekerrür ettiğini, tekrarlandığını görmekteyiz. SEVR hortlamıştır. 1919-1923 dönemi sıkıntılarını yeniden yaşamaktayız.

 

Ulus devlet yıkımı 1980 askeri darbesi ile geldi. Kör topal da olsa işleyen sistem yerini; devletsizleştirme, milletsizleştirme, vatansızlaştırma, özelleştirme, giderek ordusuzlaştırma sürecine bıraktı. Küreselleşiyoruz diye ulus devletin dağıtılması sürecine girdik; ekonomi çöktü, devlet, kamu hizmeti bitti, bölücü- gerici güçler özgürlük adı altında devreye sokuldu. Laiklik yerini Türk-İslam sentezine bıraktı. Çözülme başlamıştı.

 

90’lı yıllarda siyaset, kısır çekişmeler arasında temeli 1980’lerde atılan yeşil kuşak projesinin Türkiye ulus devletini ekonomik, giderek siyasi yıkıma sürüklediğini, Atatürkçülerin tüm uyarılarına karşın gereğince değerlendiremedi.

 

2002’de AKP, bir ABD projesi olarak iktidar oldu. Görevi; yeşil kuşak projesinin devamı olan Büyük Ortadoğu yapılanmasında, ekonomisi; 1980’lerde başlayan küreselci liberal politikaları takip ederek BATI’ya tam teslimiyet, açık pazar, ideolojisi; Türk-İslam sentezinden ılımlı İslam’a, oradan siyasi İslam’a, şimdi ise son dönemde Demokratik (!) İslam’a dönüşen çizgide laik devleti sonlandırmak, siyasi olarak ise; üniter merkezi devletin çözülüşü, bölünme olarak özetlenebilir.

 

PROJENİN amacı, BATI’nın, özellikle ABD’nin Asya’ya açılan bu bölgede kontrolü elinde tutacak yönetimler oluşturması ve bu yolla savaşarak ya da anlaşarak yeni bir İsrail’in (büyük Kürdistan) kurulması.

 

Halkımız, son 12 yılda yaşananları önce usta bir ALGI yönetimi nedeniyle fark edememiş olsa da, bugün tehlikenin farkındadır. Cumhuriyetin bir saldırı altında olduğunu görmüş, sahip olduğu ulusal bilinçle mücadeleye başlamış, önemli sonuçlar da almıştır.

 

Bakın; bugün Ergenekon, Balyoz ve diğer benzer davalar çökmüştür. AKP ve cemaatin birlikte milli orduya kumpas kurdukları, birlikte suç işledikleri ortaya çıkmıştır. Şimdi AKP iktidarının, cemaati tek başına suçlu gösterme gayretleri boşunadır. Buradan cumhuriyet savcılarına suç duyurusunda bulunuyoruz; AKP görevlileri hakkında da gözaltılar yapılmalıdır.

 

Yeni Anayasa oyunu tutmamıştır. Açılım, çözüm, barış adı altında vatanın bölünmesinin pazarlandığı anlaşılmıştır.

 

Ulusal bilinçten silinmek istenen Bayramlar eskisinden daha coşkulu kutlanmaktadır.

 

Sendikasızlaştırılan emek, mücadelede yerini almış, küreselci, özelleştirmeci, taşeronlaştırmacı liberal ekonomik politikaların iç yüzü ortaya çıkmış, çökmüştür.

 

Mücadele Cumhuriyet kazanana kadar devam edecektir.

 

Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve sonrasındaki genel seçimler bu mücadelenin aşamaları olmalıdır.

 

Bu nedenle Türk Ulusu önümüzdeki seçimlerde, aslında hem Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının devam edip etmeyeceğine, hem de kendi geleceğine karar verecektir.

 

Öyleyse, HER İKİ SEÇİM DE halkın mücadelesinde kazanılması gereken öncelikli hedefler olmalıdır: Cumhuriyete kin duyanlar Atatürk’ün koltuğuna oturtulmamalı, Cumhuriyet yıkıcıları iktidar olmamalıdır.

 

Son söz;

Türk Ulusu olarak bu mücadeleyi kazanır, Cumhuriyeti yeniden layık olduğu yere taşırsak, işte o zaman bize LOZAN’ı armağan edenlere borcumuzu ödemiş olur, Onlara LAYIK olabiliriz