Ereğli’de yüzler gülüyor.

Evet evet hiç şaşırmayın”

Gerçekten gülüyor yüzler.

Gülücükler bile saçılıyor.

Çünkü…

O konu çok önemli.

Çünkü kapı çalan yok.

Çünkü ‘at eline cebine tepemin tasını artırma’ diyen yok.

Bu nedenle Ereğli’de yüzler gülüyor.

İşadamı, esnaf, kurum ve kuruluş yöneticileri “oh be!” diyor.

Oh be!

O ne baskıydı öyle!

Ver Allahım ver.

Doyan da yok.

Sürekli aç sürekli ver.

Ve Allahım ver de, nereden ve ne kadar vereceksin?

Sınır mınır yok, ver abi.

Tek seçenek vermek.

Sıkıysa verme.

Kin, nefret, intikam duyguları öyle tavan yapar ki, aşağı tükürsen

Hadi bakalım dur önünde.

‘Dur’un anlamı vermekten geçiyor.

Ve-re-cek-sin…

Verildi de…

 

Ya şimdi?

Mutluluk var.

Neden mutluluk var?

Mutluluk olmaz mı?

‘Ver!’ için gelen giden yok.

Elindeki geçici kamu yetkisini baskı aracı yapan yok.

İşte Ereğli’deki en büyük olay budur…

Ereğli’de insanlar vermekten kurtuldu.

‘Vere vere kalmadı’ diyebilmenin bile mümkün olmadığı bir dönem geride kaldı çünkü.

Kentteki duruma sadece bu gözlükten baktığınızda bile vermekten helak olmuş yüzlerce kişi ve kurumun bugün nasıl nefes aldığını yaşamayan bilmez.

Şimdi, kapıların arkasında mutlu yüzler var ise sebebi bilin ki haraç verir gibi gönderilen salmalardan kurtulmanın sevincidir.

 

Farkında mısınız bilemem bu durumun.

Çok kişi bilmiyor olabilir ama zorunlu bağış altında inim inim inletilen kesimlerin çektiklerini bir onlar bilir yine bir onlar gibi olanlar bilebilir.

Ereğli’de umarız bu ‘ver/vereceksin’ baskıları bir daha asla yaşanmaz…