İstanbul trafiğinde Eminönü’yü aşıp Cağaloğlu’ya araçla ulaşmak için insanın sağlam sinirleri ve sabrı olması gerekir. Bu hatta taksi şoförleri yolcu almak istemezler. Yürüyerek 10 dakikada çıkacağınız Babıali yokuşunu araçla bazen 30 bazen 40 dakikada almak yolcuyu da şoförü de çileden çıkarır. Eski delikanlı halimiz kalmadı şimdilerde. Muhabirlik dönemlerinde günde üç beş kere inip çıktığım yokuşu artık arabayla geçiyorum. Bu sabah da öyle yaptım, trafik her günden daha da yoğun. Üstelik görevli olup olmadıklarını kestiremediğim polisler de var. Şoför arkadaş bir piyango gişesinin önünü işaret etti, uzun bir kuyrukta bekleşen insanlar, yoğun bir kalabalık. Güvenlik önlemleri alınsa da arabayla gelenlerin ikili üçlü park etmelerinin önü alınamamış. “Tamam” dedim kendime, bugünkü çilemizin nedeni anlaşıldı. İnsanımızda hiç eksilmeyen piyango umudu. Bir başka deyişle emeksiz kazanç...
Yeni bir yılın eşiğinde derin düşüncelere dalıyorum. Kış mevsiminde insanın içini ısıtan sözcükler bulmaya çabalıyorum. Canlıların tümü için yaşamanın ne denli değerli olduğunu, almayı bilebilene, bağrında ne çok sevinçler, doğa güzellikleri barındırdığını anlatabilmeyi isterdim. Her yeni yıl arifesinin kendimizle bir yüzleşme, hesaplaşma günü olmasını, yeni yıllara vicdanen arınmış bireyler olarak adım atmanın gönül huzuru ile karşılamayı hayal ederdim. Biliyorum, günümüzde böyle anlamlar yüklenmiyor artık yeni yıllara. Güçlünün daha güçlü, yoksulun daha yoksul olduğu yeni dünya düzeninde Noeller, yılbaşları, dinsel ritüeller sadece birer ‘kısa ara’, ara biter bitmez savaşlar başlıyor yeniden. “Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul olsunlar” diye. Emekçiler köleleştirilsin diye... Dedim ya dostlar, içimde birikenleri anlatmakta zorlanıyorum. Barışı savunmanın özgürlükten söz etmenin, hak, hukuk, adalet istemenin suç sayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bütün bu koşullar çerçevesinde yeni yıl için ne söyleyebilirim ki. Gelen gideni aratmasın kafi...
Yazıyı şiirimizin ustalarından Oktay Rıfat’tan “Elleri Var Özgürlüğün” şiiri ile sonlamak istiyorum. Mutlu yıllar dileğiyle.

Elleri Var Özgürlüğün
Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.
Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne!
Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!
Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde.
Işık kör edicidir, diyorlar,
Özgürlük patlayıcı.
Lambamızı bozan da,
Özgürlüğe kundak sokan da onlar.
Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktık mı tutuşalım.
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su.
Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.
Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar!
Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmaya görsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru.
Yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
İşçiler, evren kovanının arıları;
Bir kara somunun çevresinde döndükçe
Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
O somunla doğrulur uykusundan akıl,
Ağarır o somunla bitmeyen gecemiz;
O güneşle bağımsızlığa erer kişi.
Bu umut özgür olmanın kapısı;
Mutlu günlere insanca aralık.
Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
Vurur üstümüze usulca ürkek.
Gel yurdumun insanı görün artık,
Özgürlüğün kapısında dal gibi;
Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!