Yeni kuşak “ihtiyarlar evine” sloganı attığında hep “bana demiyorlar!” diye gurur duyuyorum.
Çünkü…
Ben de aynı slogandan yanayım da, yaş devletin resmi emekli yaşı 65’e dört  kala da olsa o dinazorların duymak istemediği ama toplumun kulaklarını sağır eden “ihtiyarlar evine”  seslerine alkış tutuyorum.
Bu nedenle torun sevgisi ile yoğunlaşmanın o eşsiz güzelliğinde “yola çıktım gidiyorum” dedim ve hafta sonu Bartın’a doğru bir yol yaptım.
Yaz değil o yol çekilir mi?
Hayır çekilir.
Konu çocuklarının faizi ise hem de öyle çekilir ki.
Neymiş efendim konu; tiyatro.
O tiyatora dedikleri sanat dalına merak saran torunumu bir başka işimizi de bahane edip “bir taşla iki kuş” diyerek Bartın’a götürdüm.
Eski çamlar çoktan bardak olduğu için yol izi unuttuk.
Epey zamandır geçmemişim o yöne doğru.
Bir defa Zonguldak’ın içinde ikinci makas dedikleri  noktadan Çaycuma yönüne girdiğimde kapatıldığını ve yeniden Asma üzerinden ulaşımın açık olduğunu, birkaç yüz metre gidince karşıma çıkan dev kamyon şoföründen öğrendim.
Gidiyoruz işte gündüz gündüz tabelalara bakmadan.
Asma deyince içim hep cız eder.
Ereğli Kömürleri İşletmesinin (EKİ)  İnsan Gücü Eğitim Müdürlüğü’nde yıl boyunca sadece 15 güncük tatili olan, cumartesileri de eğitim yapılan, akşam ve sabah mütala saatleri ile eğitim saatleri ağırlaştırılan ikinci dönem çırak kursunda geçirdiğim iki yıl aklıma gelir hep.  Dersaneler ve atölyeler binası iş güvenliği yapılmış, hemen önündeki basket ve voleybol sahası da otopark olmuş. Spor sahasından merdiven ile çıkılan yatakhanenin önünden geçerken, karyolamın penceresine baktım aradan geçen 46 yıl sonra.
Öyle çıktım Zonguldak’ın içinden direksiyon başında anılarım ile haşır neşir olarak.

Madenci yürüyüşü geldi yine aklıma.
4 Ocak 1991.
Yürüyoruz Zonguldak merkezdeki madenci anıtının önünden  Ankara’ya.
O yollar.
Ve Cezaevinin önünden geçerken mahkumların çığlıkları ve destek sloganları.
Daha dün gibi.
O alan şimdi icralık araçların bağlandığı yer olmuş.
1991’den bugüne.
Bakacakkadı kavşağına geldiğimde, 5 Ocak günü sabahında madencilerin yola dizildiğinde “madenci Devrek’i unutmayacak” sloganları halen daha kulaklarımda.
O an!
O dönem!
O yürek…
Yine gelip çattı Şemsi Denizer aklıma.
O yiğit adam.
Ve Zonguldak.
Direniş.
Eylem.
Çaycuma kavşağına döndüğümde, birdenbire yaşam karardı.
O ne öyle?
Yol boyu tabela kirliliği.
İnanın o reklam tabelalarının arasında sürücüleri ve vatandaşları uyarması gereken kamu tabelaları da kaybolmuş.
Kirlilik diz boyu.
Tabela kirliliğinin o boğan görüntülerinden kurtulmak ne kadar zor.
O Çaycuma’yı yönetenler ne iş yapar Allah aşkına.
Körmüler?
Görmüyorlar mı kirlenmeyi?
Ve Bartın.
Şevket Salcı geliverdi aklıma.
Önder Gazetesi’nin kurucusu. Gazeteden ayrılıp baba evi Bartın’a yerleştiğinde  iletişimimiz hiç kesintiye uğramamıştı. Yaşamdan koptuğunda cenazesine katılmayı bir görev bilmiş ve gitmiştim Bartın’a. O günden bu yana ilk gidişim oldu, torunumun sanat  sevdasıyla gidişim.
Bartın’da bir olay yaşadım.
Japon mühendisin işindeki sorumluluğunun kendi onuruna dokunması  ile canına kıyması gibi bir durumdur anlatacağım.
Kapak olsun bu kültürde olmayanlara.
Kahve içtik Bartın’ın içinde. Yeri mi neresi? Bartın Kültür Merkezi’nden Bartın’ın içine doğru geri gelirken, yaklaşık 500 metrelik bir yerde. Yakınında da ahşaptan sanat işleri yapan bir marangozhane var. Hemen yakınında da bir dondurmacı.
Mis gibi kahve kokusunun keyfini sürdürten sonra hesap istedik. Sahibiydi sanıyorum hesap getirmeye gelen. Ve şöyle dedi:
“Siftah yapmadım. Para istemiyorum, sadece 10 kuruş. Bu da siftah parası.”
Biz birbirimize baktık! 
Sözlerini bir daha beynimizden geçirerek olayı kavramaya çalıştığımızda, şaşkınlığımızın farkına vararak tekrarladı “sadece 10 kuruş. Veya  beş kuruş. Bozukluk yani”.
Cebimden 75 kuruş çıktı veremedim utandığımdan.
Yanımdakiler çıkardı bozukluklarını ama liralı.
İki lira verdiler.
Almadı.
Birbirimize baktık biz!..
Bu nasıl  iş?
Böyle bir şey kaldı mı?
10 kuruş siftah parası isteyen bir esnaf çoooookkkk eskiden vardı veya büyüklerimiz anlatırdı.
Ya günümüzde?
Yutkunamadık.
Sadece birbirimizin gözlerinin içine bakarak, “bu terbiye ve kültür kapak olsun vatandaşı yolunacak kaz olarak görenlere” cümlesini paylaşabildik.