Kafamda binbir düşünceyi gezdirdiğim yorgun günlerimden biriydi. Dalgın bir biçimde sokakları arşınlıyorum. Bir yandan da yıllardır dinlemediğim şarkılardan birinin melodisini mırıldanıp duruyorum. Melodinin başı var ama sonraki sözlerini hatırlayamıyorum hiç. Yine de şarkının makamını tutturmuş olmalıyım ki, iç sesimle zor dostum zor diye diye aheste beste yürüyorum caddede. Neden sonra irkildim, çevreme göz attım, izleyen birileri var mı endişesiyle. Neyse ki yoktu. Kendimi toparlamam çok sürmedi. Caddedeki kahvelerden birine oturdum. Kahvemi söyledim. Pipomu yaktım. Artık belleğimden fışkıran, uzun süre beni meşgul eden şarkı başka gerçekleri çağrıştırdı beynimde. Mesela insanların acımasızca paspas edildiği, ölümlerin/çocuk ölümlerinin bile kutsandığı yaralı bir dünyada yaşıyor olmak zor değil mi? Aç gözlü vahşi kapitalist sistemin, gezegenin ekolojik dengesini bozmasına seyirci kalmak zor değil mi? Çok uluslu şirketlerin yoksul ülkelerin yer altı servetlerine el koymalarına iktidarların izin vermesi halklarına ihanet değil midir? İnsan vicdanının buna katlanması zor değil mi? Sonra kendi ülkem insanını düşündüm. Türkiye’de kadın, çocuk, azınlık bireyi, gazeteci, hekim, akademisyen, avukat, yazar çizer, tiyatro sanatçısı olmak aslında ne kadar zor değil mi? dostlar. Emekten yana olmak, düşünmek, düşünceyi ifade etmek bu topraklarda zor değil mi? Sizce. Düşüncelerinden, yazıp çizdiklerinden ötürü cezaevlerinde çile dolduran insanlar varken iktidar kulluğunu üstlenenlerin sayısının her gün biraz daha artmasına dayanmak zor değil mi dostlar? Barışın, kardeşliğin tu kaka edildiği savaşın ve sömürünün taçlandırıldığı bir ülkede yaşamak zor değil mi? Zor dostum zor dizesinin bendeki çağrışımları bu kadar değil elbet. Şimdilik bu kadar diyelim. Kahvemi içtim tütünümü tükettim. Artık evimin yolunu tutabilirim, bu arada 12 Ağustos’ta yitirdiğimiz şiirimizin ustalarından Can Yücel’i anmayı da unutmayalım. Onun bir şiiriyle son verelim yazıya.

GÖÇ –VIII-

Kökün sağlam mı ki
Papatya?
Taht kurmuşsun en sarp kayanın
başına?
Neden titreyip duruyorsun
En ıfıl esintiyle?..” dedim
Papatya da eğilip kulağıma:
“Sen bakma benim salındığıma
Bu benim bahar günlerimdir.
O dem geçip gittiğinde
Köküm derin kayalarda”, dedi.