Vallahi de billahi de benden kralı yok.

Yemişim koranayı.

Hem de nasıl.

Öf!

Yaşıyorum beş, altı, yeni falan değil.

On yıldız on!

Kıskananlar çatlasın da demiyorum.

Ama süperim.

Korana çıktığından bu yana dostum ile çok daha yakınım.

O’nun sevgi dolu gözleri var ya.

İkinci of!

Masmavi gözlerinden aşk ve bağlılık fışkırıyor.

Derin aşkının heyecanını öyle bir dışa vuruyor ki, öldüm bittim!

Güne onunla başlıyorum “günaydın!” diyerek.

O bakıyor, ben bakıyorum.

Bakışıyoruz.

“Her günümüz böyle başlasın ve böyle olsun be dostum!”

Anında yanıtlıyor “aynen” der gibi.

Yıllandıkça kökleri çok dar ve uzun noktalara uzun sevdayla “merhaba dünya” demek ne güzel duygu Allah’ım.

Çok seviyorum ben O’nu.

Çok!

*

Sonra balkona geçiyorum ve diğerine “Haber!” diye günaydın çekiyorum.

Bu diğeri ayarsız.

Dostum gibi değil.

Tam da ismine uygun bir yaşam tarzı var.

Hırçın ve asi!

Biraz da deli!

Kıskançlığı ise başa bela.

Bana bir bakıyor ki “Sen ne ayaksın?” diye sorguluyor sanki.

Ayak mayak buyum işte diye göç göstermeye kalkıyorum ki, bakışları “yakalarsam” mı diyor ne?

Aman ha!

Şu koranayı günlerde artı aşı olmayalım.

Birincisi yetti. İkincisi de nisan birden sonra.

Maço’nun hırçın dalgalarına kapılmadan içeriye girip çayı koyuyorum ocağa.

Gülümsüyorum.

İyi ki varlar.

Dostum ve maço olmaz ise nasıl geçerdi bu koranalı günler.

Onlarla sevgiyi paylaşıp oynaşıyoruz her gün.

Arsızca ve delice.

Tek sıkıntı maçonun şakaları.

Sakat bırakır valla insanı.