Erdemirimiz de çalışanların iş akitlerinin karşılıklı fesh edilerek yeni ücretle yeni sözleşme yapılacağına dönük Çocuğumuz oluyor başlıklı yazım elbette gündeme bomba gibi düştü.
Erdemir demek Ereğli demek çünkü.
Erdemir kurulmadan önce maden ocakları vardı bu bölgede.
Ocaklardan çıkarılan maden kömürü ile insanlar geçimini sağlar ve evine ekmek götürürlerdi.
Erdemirden sonra da böyle oldu.
Ta ki, Turgut Özalın ocakları kapatalım! deyinceye kadar bu böyle gitti.
Özalın ocaklara dokunması ve devamında gelen siyasal iktidarların da aynı politikaları acımasızca uygulamasıyla göç alan kent konumundan çıkıp gitti Zonguldak ve ilçeleri de, Erdemire tutsak kaldı.
Erdemire biz mecburuz.
Erdemir bize mecbur dersem yalan olur.
Ama biz göbekten bağlıyız.
Erdemir ne derse o!
Karayı beyaz ilan etsin, bir kişi çıkıp da hayır bu siyah demez, diyemez.
Bu iş böyle.
Gücü olanın borusu ötüyor.
Öttürüyor.
Erdemirin hani o çok bilinen deyimle vahşi kapitalizm kuralları içinde oyunu kuralına göre oynamak istemesi normal de sayılabilir.
Erdemiri yönetenlerin kaç tanesinin Ereğli ile herhangi bir bağı var?
Kaç tanesi emekliliğini Ereğlide geçirecek?
Erdemirin Ereğlililerin malı olduğunu söyleyerek teselli bulanları da bir kenara bıraktığımızda, ortada çok açık bir gerçek var.
Erdemir Ereğli ekonomisinin bel kemiği.
Güç onda.
O gücün önünde eğilenler de burada.
Erdemire işçilerin iş akitlerinin fesh edileceğini bilerek köşe yazımda ele aldım.
Gözbebeğimiz olduğunu sıkça vurguladığımız Erdemire hiçbir şey olmasını istemeyiz ki.
Bu fabrika ulusal servet.
Satılmasına karşı çıktık.
Ve bu karşı çıkışımızı da satacağınıza özerkleştirin diye de görüş belirttik.
Ama sattılar koskoca fabrikayı.
Satılan paradan da tek kuruş koklatmadılar Ereğliye.
Erdemirde çalışanlar bıçak sırtında.
Öfkeliler.
Tepkililer.
Ama seslerini çıkartmıyorlar.
Belli ki korku egemen olmuş.
Belli ki ispiyonculukla geçinenler başarılı olmuş.
Belli ki işçi temsilcileri görevlerini unutur olmuş.
Belli ki Ereğlinin önünde koşması gerekenler de kafa-kol muhabbetinde kahve içer olmuş.
Anlayacağınız hep vurguladığım gibi Ereğlinin Şerif'i de Şerifesi de yok olmuş.
Gık yok gık
Ereğliden "gık" çıkmıyor ama köşe başlarında gak sesleri var.
Yem istiyor o sesler.
Susmanın bedeli var herhalde.
Kimi zaman kendime kızıyorum.
Kamuoyunun bilmesi gerekenleri aktarıp da sürekli düşman artırıyorum.
Neden?
Bana ne? demeli miyim?
İşte o an, Turan Kayalı geliyor aklıma.
İlkeleri ve duruşu.
Dimdik oldu hep.
Ve dimdik de öldü.
Ereğlinin üzerinden kargalar geçmeyecek artık.
Bulutlar gelip çöktü çöküyor işte.
Kara bulutları çağıran bizler.
Ve o bulutlar altında kalmaya razı olan da bizler ise bunun ötesi var mı?
Yok!..