*Dünyanın en büyük çelik üreticisi olan Çin'in 8 aylık dönemdeki ham çelik üretimi % 2.1 artışla 419.4 milyon tona ulaşırken, Japonya'nın üretimi % 0.1 oranında artışla 63.3 milyon tona çıktı. ABD'nin ham çelik üretimi % 6.9 artışla 53.5 milyon tona, Hindistan'ın ham çelik üretimi % 2.9 artışla 44.3 milyon tona, Rusya'nın ham çelik üretimi ise % 2.9 artışla 41.6 milyon ton seviyesine ulaştı. Dünyanın en büyük altıncı çelik üreticisi Güney Kore'nin üretimi % 3.3 artışla 41 milyon tona yaklaşırken, Türkiye'nin hemen üzerinde yer alan Almanya'nın ham çelik üretimi % 5 düşüşle 25.5 milyon ton seviyesine geriledi.
Sıralamada Türkiye'nin gerisinde olan Brezilya'nın ham çelik üretiminin % 2.9 düşüşle 20.3 milyon tona gerilemesi, Türkiye'nin farkı açmasına imkân sağladı. Almanya ve Brezilya'nın yanında, Ukrayna'nın 8 aylık dönemdeki ham çelik üretimi de % 3.7 düşüşle 19.7 milyon ton seviyesine geriledi.

* Türk Demir Çelik sektörü yaşanan krize rağmen üretimini artırarak sürdürüyor. Türkiye'nin ham çelik üretimi yılın ilk 8 aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine kıyasla % 9.2 artışla 24.1 milyon ton seviyesini aştı ve ülkemiz en büyük 15 çelik üreticisi ülke arasında en yüksek artış oranını elde eden ülke oldu.

* Üretimin tüketiminden daha hızlı büyüdüğü Türkiye'de, son 5 yılda tüketim sadece yüzde 13 artış gösterirken üretimde ise yüzde 113'lük bir artış gerçekleştirildi.Günümüzde yaklaşık yüzde 60 seviyelerinde bir kapasite kullanım oranından ve 6 milyon tonun üzerinde bir atıl kapasiteden bahsediliyor. 

* AB ekonomisindeki küçülmeye, büyük çelik üreticisi ülkelerde yaşanan talep daralması da eklenince, yerli çelik üreticilerimiz kendilerini güç ve zorlu bir denklemin içinde buluyor. Bu talep daralması Türkiye'nin ihracatını olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor.

Türkiye'de son yıllarda artan çelik üretimine paralel olarak da tüketim artmaması ile birlikte ihracatta yaşanan büyük düşüş üreticileri çok yönlü zorlukların kucağına itiyor. Bir öncesine göre üretimini yüzde 9.2 oranında artıran Türkiye, dünya ve Avrupa pazarlarındaki daralmayla birlikte atıl kapasiteye çalışır duruma doğru sürüklendi.  Atıl kapasite rakamının 6 milyon tona ulaştığı ise tehlikenin boyutlarını ortaya koyan acı bir rakam oluyor.  Birçok ülke çelik üreticilerini bu krizden korumaya dönük önlemler alırken, ülkemizde ise sektörün hiç de güllük gülistanlık olmadığını ortaya koyan ifadeler Türkiye Demir Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan'dan geldi. Yayan'ın Anadolu Ajansı'na düşen açıklamaları, sektörün yaşadığı ve önümüzdeki günlerde karşı karşıya kalacağı güçlüklere işaret ediyor. Yayan, finans kuruluşlarına ciddi borçları olan Çinli firmaların Türkiye'nin civarındaki ülkelere düşük fiyatlarla ürün sattığına dikkat çektiği açıklamasında 'Bunun yarattığı tahribat çekirge sürüsünün yarattığı tahribata benzer. Hiçbir ülke büyük yatırımlarla oluşturduğu sanayisinin bu şekilde tahrip edilmesine müsaade etmez' diyor. Ancak uygulamada yerli üreticilerin ithalat karşısında zora girdiği aşikar.

2 milyar ton seviyesine ulaşan ham çelik kapasitesi ile küresel çelik sektörünün, tüketimin üretime paralel oranda artmaması nedeniyle 500 milyon tonun üzerinde arz fazlası verdiği tahmin ediliyor. Türkiye'nin demir çelik üretimi de tüketiminden daha hızlı büyüyor. Ülkemizde son 5 yılda tüketim sadece %13 artış gösterirken üretimde %113'lük bir artış gerçekleşti. Bugün yaklaşık %60 seviyelerinde bir kapasite kullanım oranından ve 6 milyon tonun üzerinde bir atıl kapasiteden bahsediliyor.

Kurulması planlanan yeni kapasiteler de düşünüldüğünde bu atıl kapasitenin yurtdışına yönlendirilmesi gerektiği açıkça görülüyor. Ancak yurtdışına yönelen yerli üreticiler yüksek nakliye ücretleri, düşük parite, dünya genelindeki arz fazlası gibi sebeplerle ihracat pazarlar bulmakta zorlanırken, bir de ülkelerin kendi çelik sektörlerini korumaya yönelik vergi ve vergi dışı uygulamalarıyla mücadele etmek zorunda kalıyor. AB ekonomisindeki küçülme, büyük çelik üreticisi ülkelerde yaşanan talep daralması da eklenince yerli çelik üreticilerimiz kendilerini güç bir denklemin içinde buluyor. Zira bu talep daralması Türkiye'nin ihracatını olumsuz yönde etkilemekle kalmıyor, yerli üreticiler bir de hem koruma önlemlerinin olmaması nedeniyle açık Pazar diyebileceğimiz ülkemize hem de diğer ihraç pazarlara yönelen bu ürünlerle baş etmek durumuna düşüyor.

Elbette küresel çelik tüketimindeki yavaşlamanın çelik fiyatlarını baskı altına aldığını, fiyatların düşük seviyelerde seyrettiğini bu durumunda çelik üreticilerinin karlarına yansıdığını tahmin etmek zor değil. Ülkemizin ve bölgemizin en büyük sanayi kuruluşu ERDEMİR'in 6 ay sonunda açıkladığı rakamlar da bu görüşü destekliyor.

Teşvikten yararlanamayan, işçilik-enerji-hammadde maliyetleri gibi hayati alanlarda burnunun dibindeki yabancı üreticilere göre son derece dezavantajlı bir durumda olan yerli üreticilerin durumu yel değirmenlerine karşı savaş veren Don Kişot'a benziyor.

Zira AB ile yapılan Serbest Ticaret Anlaşması nedeniyle demir çelik dış ticaretindeki açık Türk çelik sektörünün aleyhine gelişiyor. Ancak belki de daha dikkat edilmesi gereken nokta Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinden, son aylarda Japonya'dan ve Veysel Yayan'ın en son açıklamasında işaret ettiği gibi de Çin'den yapılan ithalatlar. Özellikle BDT ile Türkiye arasında demir çelik ticareti için tek yönlü sıfatı uygun bir tanımlama. 2012'nin beş ayında Türkiye'nin bu bölgeye yaptığı 115 bin tonluk ihracat, karşı taraftan gelen 1,8 milyon tonluk ithalat karşısından komik duruma düşüyor.

Diğer ülkeler stratejik öneme sahip olması bakımından kendi çelik sektörlerini çeşitli önlemlerle ve teşviklerle korurken,  her türlü devlet desteğinden mahrum kalan Türk çelik sektörü tamamen kendi imkânlarıyla ayakta durmaya ve bu haksız rekabetle tek başına mücadele etmeye çalışıyor.