TBMM’de kaç milletvekili var?

300-400-500-600 !

Ne iş yapar bunlar?

?!!..

*

Bu milletin vekili diye kartvizitleri olanları kim seçti?

Partilerin genel başkanları.

Milletin vekilini millet seçmiyor mu?

Hayır! Sadece önlerine konulan “dayatma aday listesine” aşağı tükürsen sakal, yukarıyı tükürsen bıyık açmazıyla mühür vuruyorlar.

Mühür vurduğuna göre oy veriyorlar.

Evet oy veriyorlar da, o oyu verirken içlerinden geçenleri ah bir bilseniz!

*

TBMM’de milletin seçmedikleri oturuyor ise o meclise ne gerek var?

Yok! Çünkü orada siyasi tiyatronun figüranlığı rolünü oynamaktan başka bir işe yaramıyorlar. Tek görev ve sorumlulukları, genel başkan ve genel merkeze ters düşmeyip, bol bol yağlama yıkama yapmak..

Ne yani, milletin vekilleri (!) bu işi mi yapıyorlar?

Ne sanmıştınız?

*

Bir yetkisi ve işi olmayan mecliste 600 milletvekilinin, yemesi içmesi, gezmesi, sağlık hizmetlerini ve de diğer personelin giderlerini üst üste koyduğunuzda nasıl bir rakam çıkar ortaya? Ve bu bütçe ile kaç hastane, kaç fabrika, kaç kilometre yol yapılır? Biliyor musunuz?

Bilmiyoruz!

Bilmeyin daha iyi.

*

Şimdi adayları genel başkanların belirlediği bu mecliste 600 atama vekile, danışmanlarına, diğer personellere, binalara, lokantalara ihtiyaç var mı?

Yok! Yok çünkü, her şey yukarının iki dudağı arasında. O dudaklardan çıkan her ne olur ise olsun kanun. Uygulanan o. Siz bakmayın caz yapanlara. Hepsi hikaye. Hem caz yapıp hem de o mecliste oturduklarına ve de yeniden ilk seçimde milletvekili listelerinde yer alabilmek için sürekli genel başkanlarına “emret efendim” diyenler bu sistemin parçası.

Kayıkçı kavgası sözü cuk oturur bu duruma.

*

Şu açıktır ki, Türkiye’yi Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor.

Diğerleri konu mankeni.

Etiket sevdalıları.

Durum bu iken, TBMM’ye ne gerek var.

Niye bu millet onca vekili ve avanelerini besler ki?

Kapatın gitsin!

*

DAVET

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benziyen toprak,

bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

bu hasret bizim...

(Nazım Hikmet RAN)