Yaşam tarzımıza müdahale etmede sınır tanımayan ve her gün yeni bir fetva üreterek toplumu rahatsız etmeye devam eden ve de elinde kılıç ortalarda gezen Diyanet İşlerimizin Sayın Başkanı Ali Erbaş, “günaydın”ımıza da karıştı ya.

Bu da ne demek?

Günün aydın olsun.

Sağ olasın.

Sağlıklı kalasın.

Hoşça kal.

Tünaydın.

Sevgiyle kal.

Gibi sözler kimi niye rahatsız etti?

Ne var bu sözlerde Sayın Erbaş.

Ve hangi hakla toplumun yaşamına müdahale ediyorsun?

*

Dil, din, mezhep gibi ayrımların üzerinde olması gereken, daha da önemlisi siyaset-ticaret-mafya ilişkilerinin tamamen dışında kalması gereken, spekülatif açıklamaları ile Diyanet Kurumu’nu koruması gereken Erbaş, Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’e karşı hangi duygularını beslediğini de kimi zaman açığa çıkan söz ve davranışlarıyla tepki topladığını bile bile bu alışkanlığını sürdürüyor.

Neden?

Ve neden bu gerginlikleri tetikleyerek rahatsızlık/rahatsızlıklar yaratıyor.

Elbette boş değil bu oyun.

Vardır bir toplumsal mühendislik.

Plan?

Hangi planın parçası bu sözler?

*

Türkçe sözler kimi niye rahatsız eder ki?

Biz Türk değil miyiz?

Atatürk’ümüzün söylediği gibi, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren Türkiye Halkına Türk Milleti demiyor muyuz?

Yunanlılar rahatsız olur biliyoruz da!

*

Bu konuyla ilgili sosyal medyada o kadar çok yorum var ki.

Okudukça hak vermemek mümkün değil ki.

Yazılanlara hak verenlerden biri olarak, Sayın Erbaş yakında “^kırmızı don” üzerine de bir fetva verir ise sakın ola ki şaşmayalım.

Öyle ya; yediğimiz içtiğimize de müdahale eden bu anlayış, tüm yaşamımızı ipotek altına almayı düşünüyor ki, din adına özgürlükleri kısıtlamanın yollarını arıyor.

Bunun adı din mi?

Din bu mu?

Abdurahman Dilipak’ın dediği gibi, toplum bu tür kötü örnekleri görmekten dolayı dinden uzaklaşıyor mu?

İmam Hatip Okulları’nda bile deizm tartışıyor ise din adına konuşanların bunda büyük günahı var.

Konuştukça batıyorlar.

*

Günaydın dostlar günaydın.

Hayırlı işleriniz olsun.

Sağlıkla ve sevgi dolu kalın.