Adalet kantarının neyi nasıl tartacağının hiç bilinmeyenli bir denkleme dönüştüğü bugünlerde mahkeme-i kübra son olarak kalemini çağımızın en fazla “gelir” getiren temaşası olan endüstriyel futbolun karikatürüne dönüşen, hilkat garibeliğiyle “süper” milli liglerimiz ve onun hormonlu oyuncuları/yöneticileri/ “mütefekkirleri” için kırdı.

Nasıl kırmasın?

Yıllar önce milli takım eski teknik dirökteri Şenol Güneş endüstriyel futbolu bir filozof bilgeliğiyle şöyle tanımlamıştı: “Futbolu eskiden fakirler oynar zenginler seyrederdi, şimdi zenginler oynuyor fakirler seyrediyor.”

Özetle alt küme liglerde bile milyon dolarların cirit attığı bir sahaya “zenginlerin” seyirci kalması düşünülemezdi. Ve kimisi zenginliğine zenginlik katmak kimisi “zenginliğini” steril kılmak, futbolun “paralı marabaları” sporcular da emeklilik yıllarında rahat yaşamak(!) gayesiyle bu servet avcılığının ucundan tutmak için “sahaya” indiler.

Lakin futbol sadece futbol değildi. Yediveren koyun misali eti de sütü de yünü de para ediyordu. İlle de ille gübresi! Etinden de değerliydi! Yani futbolun sportif ruhuyla hiçbir kan bağı bulunmayan yasalıyla yasadışıyla bahis/iddia sektörü. Umut fakirin ekmeğidir deyip züğürtlerin ceplerindeki 5 lirayı 10 lira yapma hayaliyle dolup taşan bu ballı kovana eşekarılarının dadanmaması düşünülemezdi. Ve bir de baktık ki meteliğe kurşun atanla parasını koyacak yer bulamayanlar aynı kovanda buluşmuş. Alttakilere ölmesin diye şekerli su misali pay düşerken üstekiler binbir türlü türlü cambazlıkla balı devşirme telaşında. Yasal ve yasadışı iddianın kriminalize edildiği ve şike ile büyük paraların indiragandi edildiği iddiasıyla futbol endüstrisinin unsurlarının suçüstü yapılıp mahkeme-i kübranın huzuruna çıkarılmasının tarihsel özeti bu. Tabii burada kafa yoran asıl soru bu hamle bir temizlenmemi içeriyor yoksa daha büyük bir “mal” kavgasının manivelası mı? Buna da tek adil yargıç olan zaman karar verecektir.

BAHİS VE CEZAEVİ NE ALAKA?

Futbolcuların ve futbol camiası ile ilgili kalburüstü zevatın yasadışı bahis ve şike olaylarına bulaştığı iddiaları medya dolaşımına sunulduğunda çok uzak bir zaman dilimine ve bambaşka bir mekana gittim. Bir yandan ülkenin içinden düştüğü duruma burkuldu içim. Diğer yandan Marks’ın tarihsel tespitini hatırlayıp gülümsedim. “Tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekerrür eder…”

Samsun'da uyuşturucu operasyonunda 7 zanlı yakalandı
Samsun'da uyuşturucu operasyonunda 7 zanlı yakalandı
İçeriği Görüntüle

Bizim örneğimiz Marks’ı da yanıltı. Zira beni gülümseten anı tam bir komediydi. Günümüz futbol dünyasında yaşananlar ise bir yanıyla trajedi bir yanıyla komedi.

Gelelim komediye.

Cezaevi, futbol, bahis ne alaka demeyin. Futbol dört duvar arasına sıkıştırılmış özellikle siyasi mahpuslar için sadece fiziksel bir aktivite değil aynı zamanda yoldaşlık ilişkisi içerisinde kazanma duygusunun duyumsanabileceği nadir olaylardandır cezaevi için. Ve steril haliyle futbol bir oyun olarak sınıflar ve ideolojiler üstüdür. Herkes o sahada kendisi olur, gerisi amansız mücadeledir. O derece ki, birbiri için göz kırpmadan canını verecek insanlar bile o futbol maçının çekişme ve hengamesi içinde birer gladyatöre dönüşür. Tartışmasız, fiziksel olmasa bile kırıcı, kavgasız tek bir maç tamamladığımızı hatırlamıyorum o nedenle. Nadiren uzun küskünlüklere ve disiplin konusu yapılarak sosyal cezalandırmalara yol açtığı da olurdu.

1990’lı yılların ikinci yarsıydı. F tipi cezaevleri henüz açılmamış, cezaevlerinde koğuş sistemi “altın çağını” yaşıyordu. Zira birçok cezaevinde koğuş kapıları 24 saat açık olur, mahpuslar kendi iç disiplinlerine uygun olarak diğer koğuşlara gider gelir, ortak aktivite yapabilirlerdi. Bu aktivitelerin en tercih edileni ise tabii ki ikindi ve akşam saatleri arasında yapılan futbol maçlarıydı.

Çanakkale E Tipi Cezaevinin D-4 koğuşunun havalandırması adli mahkumların yatakhanesinin baktığı taraftaydı.

Burada ne zaman maç yapsak adli mahkumlar pencerelere üşüşür, bununla kalmaz kendi aralarında bölünerek iki takıma tezahürat yapar, alkışlardı. Zaman zaman kendi aralarında tartıştıkları da olurdu. Buna bir anlam veremez, kerameti kendimizde görür, çoğu futbol topuyla cezaevinde tanışmış bizler kendimizde vücut bulmuş bir Maradona var sanırdık.

Günün birinde yine biz maçta adli mahkumlar pencereyiz. Tezahürat, “yürü be abim”, “vur abim” sesleri havalandırma duvarlarında yankılanıyor.

Bir arkadaş dayanamadı, “kardeşim size ne oluyor, biz yensek de yenilsek de size ne bundan?

Tarihi söz yüksekçe pencereden bizi izleyen bir adli mahkumdan geldi.

“Abi biz sizin üzerinizden iddiaya giriyoruz.”

Gülsek mi ağlasak mı? Aylar, belki yıllarca adli mahkumların kumar nesnesi olmuşuz.

İddia/bahis ve cezaevinin tekerrür eden garip bir buluşması.

O gün toplumsal eşitlik ve özgürlükler için cezaevinde olan mahpuslar farkında olmadan iddianın nesnesi olmuştu, bugün futbolun öznesi olanlar iddia ve bahis nedeniyle yargı konusu ve cezalık oldu. Bazıları servetinden hatta özgürlüğünden olacak belki de.

Ülke gerçeği 30 yıldır diğer birçok şey gibi gündem değiştirmemiş: İDDİA VE CEZAEVİ!

Söz ve hükmü gerçek adalete bırakıyoruz, tarihe…

Muhabir: EMRE ÇİFTÇİ