Türkiye tarihine düşülen önemli bir nottur kapatma günleri. Covid-19 salgınının ülkeyi sarıp sarmaladığı günlerde tıp uzmanlarının hastalıktan korunma amacıyla önerdikleri yöntemlerden biridir de. Uygulanabildi mi? Dünya Sağlık Örgütünün uyarıları çerçevesinde pek de yurttaşları koruyucu biçimde uygulandığını söyleyebilmek zor. Her zaman olduğu gibi iktidarın bilimsel verilere dayanmadan aldığı, uygulamaya koyduğu yasaklar özellikle çalışan insanları mağdur etmekten başka bir işe yaramadı. İşyerleri kapanınca, esnaf dükkanını kapayınca nasıl geçinecekti yurttaşlar?

Sermayenin sömürdüğü emek kesimi yasakların dışında tutulunca salgının tavan yaptığı günlerde bile işçiler fabrikalarda, imalathanelerde çalıştırıldılar. Amerika ve batıdaki örneklerine bakınca, işyerlerini kapamak zorunda kalan ve kazançlarından yoksun bırakılan yurttaşlarına zararlarını telafi için devlet bütçelerinden harcamalar yapıldı. Türkiye’de ise emek kesimine, esnaflara devlet bütçesinden gerekli yardım yapılmadı. Her ne kadar 17 Mayıs pazartesi günü Cumhurbaşkanı gruplara ayırdıkları esnafa nakden bir para yardımı yapılacağını duyurdu ise de salgının ikinci yılına girdiğimiz şu günlerde böyle bir yardımın esnafa ne kadar şifa olacağını bekleyip göreceğiz. Üstelik bu amansız salgını önlemenin tek çaresi olan aşının tedarikinde de ne yazık ki ülkeyi yönetenler sınıfta kaldı. Örneğin 330 milyon nüfuslu ABD Hükümeti vatandaşlarını kısa bir sürede aşılamayı başardı.

Din aşkıyla bize bir şey olmaz diyerek camilere koşuşturan insanların virüsü bulaştırma konusunda en büyük faktörü oluşturdukları ise yadırganamaz bir gerçek. 84 milyonun sağlığını hiçe sayan; bilime, bilim insanlarının söylediklerine sırtını dönen bir iktidarın daha geçerli, daha inandırıcı önlemler almasını beklemek beyhude. Bilimin değil dinin baskın olduğu anlayışın sonucunda camiler açık, tekkeler, türbe ziyaretleri, cenaze ve bayram namazları serbest. Bu virüsten nasıl bir karakuşi korunma yöntemi; anlayan beri gelsin.

Yeni dünya düzeninde varsıl ülkelerle gelişmekte olan ya da yoksul ülkeler arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Varsıl ülkeler aşıya kolayca ulaşırken, gelişmekte olan ülkeler ve de yoksul ülkeler hâlâ aşı bekliyor. Biliniyor ki Covid-19 illetinden kurtulmanın tek çözümü aşı. Ne acı ki, içinde soluklandığımız bu topraklarda da aşısızlıktan insanlarımızı kaybediyoruz. Suçu ise kendilerini korumayı beceremiyorlar diye yurttaşlarımıza çıkarıyoruz.

İnsanımız öfke, şiddet, vurgun, ölüm sarmalında bocalayıp duruyor. Bahar geldi, geçti gidiyor ama ülke adına hiçbir güzellik yok ortada. Ne sevinç var, ne de gelecek endişesinden kurtulmaya yönelik bir hamle. Siyasetçilerin tantanası arasında insanlarımız da ne yapacağını, nereye başvuracağını, kimden medet umacağını, kendisinin, çocuklarının, sevdiklerinin sağlığını nasıl koruyacağını bilemez durumda koşuşturup duruyorlar.

Bu salgın toplumumuz için önemli bir fırsat olabilirdi. Ulusça dayanışma içinde, bilimin yol göstericiliğinde bu salgından yüz akıyla çıkabilirdik. Ama bu şansı yitirdik. Yeni dünya düzenine bağımlı neoliberal sistemin kuyruğuna takılmış gidiyorduk. Şimdilerde şaşkınlık içinde yoksulların, işçilerin, emekçilerin, emeklilerin ezildiği, yok edilişe sürüklendiği bir ortamı nasıl yaratabildik diye hayıflanıp duruyoruz. Oysa düşünen, sorgulayan günümüzde yaşananları irdeleyenler için çözümsüzlüğümüzün nedeni öylesine açık ki…

Uzun yaşamım boyunca daha yaşanası bir ülke, daha yaşanası bir dünya için inancımı hiç kaybetmedim. Yarınlarda her şey düze çıkabilir, karanlıklar yırtılabilir. Bu karanlık günlerin de elbette sonu gelecek. Ama süreç o denli kolay ve de kısa görünmüyor. Varsın olsun. Sevgi için, insanların kardeşliği için, ayrımcılığı, ırkçılığı ve faşizmi yok etmek için zaman asla geç değildir. Önünde sonunda kazanan halklar olacak.

Nâzım Hikmet salt bir şair değildir, renkli bir sanatçıdır da, ressamdır, senaryo yazarıdır, gazetecidir, tiyatro yazarıdır. Nicedir Türk şiirinin doruklarında dolaşır. Şiirimizin eskimeyen koca bir çınarıdır. Gelin bu yazıyı Nâzım Usta’nın “Yine de İyimserlik” şiiriyle sonlayalım:

Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana.

Kanatları kırılan uçak

sağ salim inebilsin alana;

doktor gülerek çıksın ameliyattan,

kör çocuğun açılsın gözleri;

tam kurşuna dizilirken kurtarılsın partizan;

on yıl beklenen mektup

gelsin bir sabah kuşlarla beraber;

kapış kapış kapışılsın şairin eseri;

kavuşsun sevgililer

düğün dernek yapılsın hem de;

kimse hasret çekmesin artık.

ekmeğe, güle, güneşe, hürriyete.

Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana,

çünkü inanıyorum

kahraman maceramız,

tıpkı orda olduğu gibi,

tatlıya bağlanacak mutlaka,