Uğur Mumcu ve öldürülen gazeteciler  24 Ocak 2018 Çarşamba gecesi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) düzenlediği, “Türkiye’de Gazeteci Olmak, Gazeteci Ölmek” etkinliğinde anıldı. Toplantı ev sahibi Kadıköy Belediyesi’nin Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapıldı.

Hasan Fehmi’den Abdi İpekçi’ye, Metin Göktepe’den Hrant Dink’e katledilen 66 gazetecinin anıldığı geceye konuşmacı olarak; gazeteci Altan Öymen, Cumhuriyet Gazetesi yazarları Aydın Engin, Kadri Gürsel, Mine Söğüt, Birgün Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi Barış İnce, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Apoyevmatini Gazetesi Yayın Yönetmeni Mihail Vasilidais, gazeteci Hilmi Hacaloğlu, Metin Göktepe’nin kardeşi Meryem Göktepe, Türkiye Yazarlar Sendikası TYS Başkanı Mustafa Köz, İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden Tuğçe Duygu Köksal, gazeteci Tuğrul Eryılmaz, ve akademisyen Yasemin Giritli İnceoğlu katıldı. Toplantının moderatörlüğünü TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş ve TGC Kültür-Sanat Komisyonu Üyesi Yasemin Arpa yaptı.

TURGAY OLCAYTO: GAZETECİ HALKIN AVUKATIDIR

Gecenin açılış konuşmasını TGC Başkanı Turgay Olcayto yaptı. Olcayto, “Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiği” cümlesini artık kullanmak istemediğini söyleyerek, şöyle konuştu:

“Savaşın eşiğinde olan bir ülkeden söz ediyoruz. Bugün gazetecilik mesleği basın ve  ifade özgürlüğü sıkıntılarla birlikte anılıyor. Neden basından bu kadar korkuluyor? Gazetecinin görevi nesnel olmaktır. Halkın avukatıdır gazeteci. Uğur Mumcu’nun bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlarla ilgili bir sözü var. Bugün televizyonlarda bilgi sahibi olmadan Türkiye üzerine konuşan insanları  dinleyince ızdırap duyuyorum. Aydınlanmayı isteyen herkes ızdırap duyuyor. Biz tutuklu gazetecilerin özgür bırakılmasını istiyoruz. Uğur Mumcu’yu ve öldürülmüş gazetecileri sevgi ve saygıyla anıyoruz.”

AYKURT NUHOĞLU: GAZETECİLİK KUTSAL BİR MESLEK

Açılış konuşmasında Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu da gazeteciliğin kutsal bir meslek olduğunun vurguladı. Gazetecilik uğruna hayatını kaybeden tüm gazetecileri saygıyla, sevgiyle andığını söyleyen Nuhoğlu, “Tutuklu bulunan tüm gazetecilere selamlarımı gönderiyorum. Biliyorum ki toplumdaki tüm zalimler tarihte her zaman yok oldular. Halklar yaşadı, halklar yaşamaya devam edecek” dedi.

SİBEL GÜNEŞ: GAZETECİLERİN YAŞADIKLARI ZORLUKLARI DİLE GETİRİYORUZ

TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş  ise  TGC’nin Uğur Mumcu’nun ölüm günü olan 24 Ocak Haftası’nda üç yıldır “Türkiye’de Gazeteci Olmak, Gazeteci Ölmek” etkinliği düzenlediklerini belirterek” Bu etkinliklerde halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için görev yapan gazetecilerin yaşadıkları zorluklar dile getirilmekte, hak ihlalleri görünür kılınmaktadır. Geniş bir katılımla düzenlenen toplantılarda basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü konusunda yaşanan zorluklarla ilgili halkın da bilgilerinin güncellenmesine katkı sağlanmaktadır” diye konuştu.

ALTAN ÖYMEN: İNSANLAR MUTLAKA DEMOKRASİYİ ARAYACAKLAR

Uğur Mumcu ile yıllarca birlikte çalışan araştırmacı gazetecilik yapan gazeteci, yazar Altan Öymen konuşmasında, gazeteciliğin tarihi boyunca hep zorluklarla dolu olduğuna dikkat çekti.

Altan Öymen “Kadri Gürsel 11 ay yattı. Niçin yattı. O da bilmiyor. Ben gazeteciliğe 1950 senesinde başladım. Çok zor günler geçirdik. Ama bugünkü gibi mesnetsiz ve dayanaksız bir şekilde hapse girmeyi görmedim. Darbe dönemleri dahil en zor dönemlerde de bu görülmedi. Bunun sonu nereye gidecek? İnsanlar muhakkak demokrasiyi arayacaklar ve bunun ilk şartının basın özgürlüğü olduğunu elbet anlayacaklar” diye ekledi

AYDIN ENGİN: BİZ İYİ HABERCİ OLMAYA GAYRET EDERİZ

Uğur Mumcu ile birlikte çalışan salondaki Altan Öymen’den sonraki ikinci gazetecinin kendisi olduğunu vurgulayan Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Aydın Engin ise Uğur Mumcu’yu gözü yaşlı, ‘ah Uğur vah Uğur’ diye anmayacaklarını belirtti ve ekledi:

“Uğur Mumcu ile biz Yeni Ortam Gazetesi’nde beraber çalıştık. O Ankara Büro Şefi’ydi. Büro dediysem, büroda sadece o vardı. Ben ise Yazı İşleri Müdürü’ydüm. Ama hiç memurum yoktu. Şişhane’de kargoya belediye otobüsü ile gidip, kargo alıp haber yapardık. Bu koşullarda haber yapardık. Biz haberciyiz, esas olarak mesleğimizin içinde habercileriz. İyi haberci olmaya gayret ederiz, Mahir Kaynak’ın bir MİT ajanı olduğunu Yeni Ortam Dergisi Ankara Bürosu Şefi muhabir Uğur Mumcu ortaya çıkardı. Yazı İşleri Müdür Aydın Engin bu haberi kapak yaptı. Biz o yıl ödül aldık. Ben halen bununla övünürüm.”

BARIŞ İNCE: TACİZİ HABERLEŞTİRDİK 115 DAVA AÇILDI

“Gazeteciliğin niçin yapıldığını konuşmak lazım. Halk için yapılıyor mu gazetecilik onu konuşmak lazım. Çıkarların daha fazla görünür olması için bugün gazetecilik yapılıyor. Halk için iyiyi doğruyu yapmak için yapılmalı. Bunu yaparsanız da sorunlar yaşanıyor. Ensar Vakfı’ndaki tacizi haber yaptık. Hakkımızda 115 dava açıldı. Uğur Mumcu gazeteci olarak öldüyse, Hrant Dink katledildiyse bunların nedeni aslında belli gerçekleri açığa çıkarmaları ve belli doğruları korkmadan cesaretle söyleyebilmeleridir.”

EROL ÖNDEROĞLU:  BU DÖNEMDE EN ÖNEMLİ ŞEY DAYANIŞMA

Tüm baskılara karşın Türkiye’nin gazetecilik dayanışmasının en sıkı olduğu ülkelerden biri olduğuna dikkat çeken Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu şöyle konuştu:

“Son yıllarda basına yönelik tüm baskı ve haksızlıklara karşı en önemli şey meslektaşlarımızdan ulusal ve uluslararası basın meslek örgütlerinden gördüğümüz dayanışmadır.  Ortam gazeteciler için çok güvensiz. Üç ayda 520 gazeteci mahkemeye çıkmış . Casusluk , Cumhurbaşkanına hakarete kadar uzanan bir dizi iddia ile yargılanıyor meslektaşlarımız.”

 

FATİH POLAT: GERÇEĞİN İFADE ALANI DARALDI

Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat ise konuşmasında gerçeğin ifade edildiği alanın daraldığını söyledi. Fatih Polat “Haberlerini paylaşan meslektaşlarımız gözaltına alındı. Arkamızdaki fotoğrafta bulunan gazetecilerin gazetecilik referansı bize hangi zeminde duracağımızı tarif ediyor, etik zemini gösteriyor" diye konuştu.

KADRİ GÜRSEL: UĞUR MUMCU’YU ANMAK GAZETECİLİĞİ SAVUNMAKTIR

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Kadri Gürsel de  cezaevinde kaldığı süre içinde kendini mağdur edilmiş ya da bedel ödettirilmiş hissetmediğini vurguladı. Gürsel, şöyle devam etti:

“Araştırmacı gazeteciliğin Türkiye’deki gelmiş geçmiş en büyük ismi Uğur Mumcu’yu anmak, gazeteciliği savunmaktır. Gazetecilik, gerçeklere ulaşmak ve bunu en geniş kesimlere duyurmayı meslek edinmektir.  Karanlığın ve baskının üzerimizde egemen kılınmak istendiği zamanlarda gerçeği söylemek ise tek başına devrimci bir eylemdir. 2018 Türkiye’sinde Uğur Mumcu’yu anmak da öyle. Bu eylemi sürekli kılmanın bir önkoşulu var: Gazetecilik etiğini ve meslek ilkelerini her şart altında savunmak ve uygulamak. Gazeteciliğin sadece gerçeklerden ve gerçeklikten beslenen bir meslek olduğunu bilen gazeteciler, kendilerini, yaptıkları işin normlarına her koşulda uymakla mükellef addeder ve her ne pahasına olursa olsun buna sadık kalırlarsa, hem güç hem de özgüven kazanırlar. İktidarın halkı, olağanüstü bir dönemden geçildiğine inandırmaya çalıştığı bir zamanda biz gazeteciler profesyonel etiğe bağlı kalırsak, ülkede de olağandışılık halinin süreklilik kazanmasının önlenmesine katkıda bulunmuş oluruz.”

MERYEM GÖKTEPE: METİN FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLERİ YAKINDAN İZLERDİ

Metin Göktepe’nin kardeşi  Meryem Göktepe ise konuşmasında duygularından söz etti:

“Tüm öldürülmüş gazetecileri saygıyla anıyorum. Benim kızım 13 yaşında kızım,  dayısı Metin Göktepe’nin yasına doğdu.  Her gözüm buğulandığında bana ‘Anne sen dayım için mi ağlıyorsun?’ diye sorar bana.  Metin Göktepe faili meçhul cinayetleri yakından izlerdi. Israrla ‘ben gazeteciyim’ derken kendinin de haberini yaptı. Metin Göktepe katledildiğinde hiç gözaltına alınmamış bir gazeteciydi. Evrensel Gazetesi ve inatçı gazeteciler sayesinde katilleri ortaya çıkarılabildi.”

MİHAİL VASİLİADİS: TOPLANTILARA NEYİ SÖYLEMEYELİM DİYE DÜŞÜNEREK GELİYORUZ

Apoyevmatini Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mihail Vasiliadis  ise “Toplantılara artık neyi konuşalım diye değil, neyi söylemeyelim diye geliyoruz” diye konuştu:  

“Zaman bölünme zamanı değil birleşme zamanı. Yalnız kendi içimizde değil etrafımızdaki toplumlarla birleşip birbirimizin hayatını daha iyi hale getirmeliyiz. Onları zora koşmak değil, onlardan yardım almalıyız. Bugüne kadar panellere gittiğimde ne söylediğimi düşünürdüm. Şimdi durum değişti. Neyi söylemeyeyim diye düşünüyorum.  Yönetenlerin yönettikleri kişilerin insan olduğunu unutmaması gerekli. Bu çok önemli”

MUSTAFA KÖZ:  DÜŞÜNECEĞİZ YAZACAĞIZ

Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Başkanı   Mustafa Köz ise ““Bize düşünme diyorlar. Ama düşüneceğiz, yazacağız” dedi ve şöyle devam etti:

“Biz sendika olarak yazar vicdanını hep taşıdık. Her olağanüstü koşulda yazarların bir araya gelmesi için çaba harcadık. Gazetelerin kapanması kadar tehlikeli bir şey kültür dergisinin kapatılmasıdır. Evrensel Kültür Dergisi’nin KHK ile kapatılması başımıza neler geleceğinin işaretlerinden biridir.”

MİNE SÖĞÜT: UMUTTAN BAHSEDEBİLMEK İÇİN FARKETMEK GEREKİYOR

Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mine Söğüt ise “Uğur Mumcu, bugün bu ülkenin yaşayacağı, başımıza gelecek şeyleri bir bir, tane tane anlatmıştı. Bunun hiçbir işe yaramamış olması benim için çok ürkütücü. Bir sürprizle karşılaşmadık. Çok uzun bir süreçte yavaş yavaş bu noktaya geldik. Gazetecileri, farkında olan aydınları dinlemedik, fark edemedik, en azından onların öldürülmelerinden başlarına gelenlerden bir şeyler öğrenmemiz gerekiyordu. Onu da fark edemedik” dedi.

Umuttan bahsedebilmek için önce fark etmek gerektiğini vurgulayan Mine Söğüt, “Daha önemli olan umudun olması değil, farkındalığın olması. Her aşamada bu böyle. Bugün içinde bulunduğumuz korkunç durumda da bağışıklık sisteminin tamamen çöktüğü bir ülkedeyiz. Sokaktaki herhangi bir vatandaş olarak hiçbir güvenliğimiz yok. Biraz zor bir yerden gerçekçi bir yerden bakmayı öneriyorum ben çünkü başımıza ne geldiği önemli değildir. Başımıza her şey gelebilir. Önemli olan bizim ne yaptığımızdır” diye konuştu.

HİLMİ HACALOĞLU: GAZETECİ TARAFTAR YA DA AMİGO DEĞİLDİR

Gazeteci Hilmi Hacaloğlu ise yaşadığımız dönemde farklı görüşteki gazetecilerin bir araya gelemediğini vurgulayarak başladığı konuşmasında gazetecilerin birbirlerini hedef gösterdiğine dikkat çekti ve şunları söyledi:

“Gazeteci taraftar, amigo değildir. Hepimizin siyasi görüşleri var. Kendimizi yakın hissettiğimiz partiler var, uzak hissettiğimiz partiler var. Eğer gazeteci işine duygusunu, fikrini karıştırırsa o zaman iş ortadan kalkıyor.”

                                                

TUĞRUL ERYILMAZ:  GAZETECİLER ETİK İLKELERE UYMAK ZORUNDADIR

 

Gazeteci, yazar Tuğrul Eryılmaz ise gazetecilerin dinsel, cinsel ve etnik azınlıklar konusunda çok dikkatli olmak ve etik ilkelere uymak zorunda olduğunu hatırlattı ve “Eğer gazeteci bunlara dikkat etmiyorsa gazetecilik yapmıyordur. Gazeteciliğin yanında durması gereken yer sessiz çoğunluktur” dedi.

 

YASEMİN GİRİTLİ İNCEOĞLU: NEFRET SÖYLEMİNDEN UZAK DURULMASI GEREKİYOR

İletişim akademisyeni Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu ise konuşmasında nefret söylemine işaret etti:

“Günümüzde egemen ideolojinin üretilmesinde meşrulaştırılmasında medya kullanılabiliyor. Nefret söylemini  kimin ürettiği çok önemli. Siyasi parti lideri mi, yoksa  vatandaş mı? Çoğunluğun azınlığa yönelttiği şiddeti özendirici dil, nefret söylemi kabul ediliyor. Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı bunlardan. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi siyasetçileri ‘Kitleler sizden etkileniyor, konuştuklarınıza dikkat edin’ diye uyarıyor. Medyayı ise iki ayaklı düşünüyorlar. Medyanın nefreti üretmesi ve nefret söylemi üreten herhangi bir kişinin medyada yer alış biçimi de çok önemli. Nefret söyleminin manşete taşınması gibi olumsuz örnekler görülebiliyor. Toplumsal barış için hem siyasetçiler hem de gazeteciler nefret söyleminden kaçınmak zorunda.”