Okullar tatil oldu, ağaç dikme mevsimi geçti de benim çevreyle uğraşlarımda da ara oldu mu sanıyorsunuz, eğer öyleyse yanılıyorsunuz bu yazıdan da anlaşılacağı üzere.. Tabii, sonuna dek okursanız değerli ve her anlamda çevre dostlarım..
Öğretmenlerle ilgili yazacaktım ama durumun daha doğrusu durumların vahameti karşısında böyle bir yazı hazırladım..
Ramazan ayında bir kadının teravi namazı sonunda “belin açıldı namaz kılarken dediğinde, sen de çekiverseydin namaz boyunca seyredip onca rekat boyunca seyredeceğine” diye cevap verdiğimde kadın cemaatın huşu (sözümonaymış meğer hemmen çıkıverdi çoğu bu huşudan)içinde kıldığı namaz sonrası benden ve bana laf atan kadından yana ikiye ayrılıp sinir bozucu hale dönüp, imamın işe karışmasından (adil bir imamdı neyse ki) bu yana uzuuuunnn yıllardır gitmediğim teraviye gitmek cesaretini gösterdim, hemcinslerimi-bitmek tükenmek bilmeyen sorularını-karışmalarını-yüksek sesle günlerinin özetlerini-eltilerini-kocalarını, camilerde ikaz yazıları olmasına rağmen çıplak ayaklarını, sesi kapatılmayan telefonlarını.. bitmez bu… namazdan önce ve sonra hatta rekat aralarında bile duymayı(ister istemez, bir deneyin bakın fısıldaşma nasıl yüksek ses olabiliyor bazı yerlerde) göze alarak.. Bunlar biiirrr…
Engelli bir dostum, camiye tabii ki tekerlekli sandalyesiyle girmek üzereyken cami İmamının önüne  koşup dur dur lastiklerin kirlidir girme diye ciddi asabi tepkisine karşın; “kapının yanında namaz kılacağını” belirtince imamın bir seccade getirip sandalyenin altına serdirdiğini anlatması (zaten kapı yanında kılacağını söylediği halde) beni ciddi anlamda irite etti. Tıpkı birçok camide birçok hemcinsimin pislik içindeki kadınlar tuvaletini es geçip her şekile müdahaleleri gibi ve açık kadınların (örn. Ben) sırf bu karışmalar için camiye gitmekten çekindikleri gibi.. Böyle insanlar sanmasınlar ki ikaz ettikleri için sevaba giriyorlar, en az onlar kadar bilir camiye giden insan oranın kaidesini, edebini.. Artık sadece okumakla değil, görsel, işitsel öyle çok bilgilenme mecrası var ki ve öyle çok kullanılıyor ki.. İnsanlar neden sadece ibadetleriyle, kendi hayatlarıyla yani bunları daha güzelleştirerek örnek olmak yada örnek olmasa da öyle yaşamak yerine hep sözlerle bir diğer insana sözümona doğru yolu göstermek çabasındalar inanın anlayamıyorum.. Asıl olan söylenenler değil, yaşantılardır, yaşatılanlardır bence tabii.. Ancak bunların yanısıra çok iyi örnekler de vardır ki ben bizim mahallenin yeni yapılan Cami İmamını tanıdım bu vesile ile ve iyi ki tanıdım. Son derece aydın, İslam dininin bir bilim olduğunun bilincinde ve bunu herkese son derece anlaşılabilir bir dille, ayetlerden örneklerle Ramazan Ayı boyunca ve sesi kısılana dek bıkmadan usanmadan, güler yüzüyle anlattı.. Bunlar ikiiiiii….
Önce uygulayan insanlarla varırız her güzelliğe, buna candan inanıyorum. Hem de her alanda.. Hanımlar özellikle;.. bir hanım bir aileye anne oluyor, eşe, çocuklarına ve dolayısıyla toplumuna.. Sohbetten sohbete koşup sonra bu tarz yaşamlar örtüşüyor mu? Beyler de çok farklı değil ki.. İnanılmaz boyutlarda çoğalan sohbetler, farklı farklı cemaatler tamam, seçimdir vs. ama orada okunanları, söylenen öğütleri uyguluyor musunuz? En basiti gündelik yaşamda.. Trafikte saygısızlık diz boyunu geçti, kafadan aşıyor, herkes diğer taşıt sürücünü suçluyor da kendini hiç sorgulamıyor mu? Öyle çok yerde ki bu insan görünümündeki düşüncesiz yaratılmışlar.. Bankamatiklerde iki işlem tamam hadi, 3., 4. İşlem yapanlar.. Güya kültürlü olup apartmanların ortak bahçesine kendine domates soğan eken biçenler, bir de buna tüm apartmanın adına onay veren bir iki kültürlü (daha doğrusu kültürlü değil de okumuş! Meslek sahibi olmuş..)kişi.. Bunlar üüüçççç…
Ha bir de şu meşhur iftar sofraları da ayrı bir durum.. İftar yemeği bizim kültürümüzde “ihtiyaç sahibi” insanlara verilmez miydi? Bu da değişmiş artık… Hayır bir de yeseler.. İnanılmaz ziyanlıklar oluyor masalarda.. Hayvanlara veriliyor mu net bir cevap alamadım da.. Ama bu da bu israfı hoş gördürebilir mi bilemem.. Gerçek ihtiyaç sahibi o denli çok ki, ne yazık ki, ayrıca bunların yerine köy okulları öncelikli olmak üzere, bilgisayarlar, okuma salonları ve kitapları aldırılsa.. Yani hani bir alternatif sunayım dedim. Zira alternatifsiz eleştiriden nefret ederim ve kabul etmem.. Biz her ne kadar hızla “eleştirel” bir toplum olduksa da ben kişisel olarak bir parçası olmadım şükür olsun olmam da.. Her zaman yapıcı ve alternatifi olan eleştiriye açığız temsil ettiğim çevre birliktelikleri ve kendi adıma.. Daha önemlisi, ben de bunu özel hayatımda da çalıştığım alanlarda da uygularım!..
Bu da böööyllleee..