Osmanlı sultanları içinde güzel sanatlara meraklı olanı çoktur. Kimi şiirle, kimi müzikle, kimi resim sanatıyla anılır. Kanuni Sultan Süleyman da şiirleriyle bilinir. Hatta Muhibbî mahlasıyla yazdığı bir divanı da vardır. Kanuni Sultan Süleyman’ın günümüzde de sıkça kullanılan dizelerinden biri sağlık için yazdığı dizedir. Şöyle der Kanuni: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”

Günümüz yeni Osmanlıcıları sultanların sanat ilişkilerine pek önem vermezler. Daha çok savaşlarla, fetihlerle anarlar sultanları. Oysa Kanuni Sultan Süleyman gibi döneminin en çok fetih yapan sultanı bile şiirden uzak kalmamış, insan sağlığının ne denli önemli olduğuna meşhur dizesiyle vurgu yapmıştır.

İçinde yaşadığımız pandemi döneminin önemini devletimiz ve toplumumuz hâlâ fark etmiş değil. Salgında iktidar bir yandan sağlıkçılarını, hekimlerini korumakta acze düşerken bir yandan da devlet içinde derin devletin kavgasını sürdürmekte. Sedat Peker’in videoları Uğur Mumcu’nun katline kadar uzanan faili meçhuller için belki de yeni bir hukuksal değerlendirmenin yolunu açacak. İtiraflar yalanlansa da, bu videoları halkın yüzde 75’inin inandırıcı bulduğu anketlerle ortaya konuluyor. O zaman şöyle düşünüyorsunuz, neden Peker’in iddiaları üzerine Adalet Bakanlığı herhangi bir işlem yapma gereğini duymuyor? Neden Cumhur İttifakı kendisinin de içinde bulunduğu geçmiş dönemler konusunda bir açıklamada bulunmaktan kaçınıyor? Uğur Mumcu’dan başlayarak günümüze dek araştırmacı yazarların ısrarla üzerinde durdukları derin devlet deyiminden söz eden yazarlar hep vatan ve devlet düşmanlığıyla kınandılar. Ama geldiğimiz nokta derin devletin varlığını, yeraltı dünyasıyla ilişkilerini açık ve seçik biçimde ortaya koymaktadır.

Şimdilerde ülkede bir kaos dönemi yaşanmaktadır. İçeride alıp başını giden bir siyaset kavgası, yurttaşların sağlığını, geçimini askıya almış bir iktidar, dışarıda ise yalnızlığa terk edilmiş, itibarını her gün biraz daha yitiren ülkemiz. Cumhur İttifakı şimdi bütün bu olumsuzluklara karşı politikada en ustalıkla becerdiği işi, gündem değiştirme, algı yaratma, korku iklimini yayma üzerine kurduğu politikalarını sürdürmeye devam ediyor. Varsın genç işsizlerin sayısı her gün biraz daha artsın. Yurttaşın geçim derdi, bireyleri intihara sürükleyen yoksulluk kulak ardı edilsin. Salgınla mücadelede gerçeklere değil yandaş medyanın pembe haberlerine itibar edilsin… Bunların hiçbiri iktidarın umurunda değil. Öyle görünüyor ki, bu kaostan çıkmanın tek yolu bir erken seçim. Ona da parlamentoya egemen olmasına rağmen sandıkta gücünü yitiren AKP’nin de MHP’nin de yanaşmak istemeyeceği çok açık. Peki, ne olacak derseniz bekleyeceğiz, bekleyip göreceğiz.

Uruguaylı Tarihçi Yazar Eduardo Galeano’nun “Tepetaklak” kitabını karıştırırım daraldıkça. Sevdiğim, sık sık dönüp okuduğum başucu kitaplarımdan biridir. Adalet üzerine kaleme aldığı bir yazısında şöyle der usta yazar. Bülent Kale’nin çevirisinden okuyalım: “Suç düzenin aynasıdır. Cezaevlerini yoksullar ve neredeyse her zaman küçük silahlara ve acemice yöntemlere başvuran suçlular dolduruyor. Eğer şu yoksulluk ve geri teknoloji zaafları olmasaydı, bu mahalle bıçkınları kral taçlarıyla, beyefendi şapkalarıyla, piskopos takkeleriyle, general kepleriyle kuşanır ve itiraflarının altına parmak basmak yerine hükümet kararlarını imzalarlardı.” Sanıyorum suç yaratmakta fevkalade yetenekli olan iktidarımızın bu tür kitapları okumaya çok ama pek çok ihtiyacı var. Oy beklentisi uğruna din bağnazlarını ülkenin Kurucu Başkanı Mustafa Kemal’e ve cumhuriyete saldırtan zihniyet, cumhuriyetçilere şer cephesi diyebilen danışmanlardan medet ummak da yanlışların en büyüğüdür. Ne derseniz deyin, ne yapmak isterseniz yapın cumhuriyete, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine gönül vermiş yurttaşları korkutamayacaksınız. Artık gerçeklerle yüzleşme zamanı, gerçeklerle yüzleşmekten de kaçamayacaksınız.

Bugün de yazıyı şiirimizin ustalarından Turgut Uyar’ın dizeleriyle sonlayalım. İçimize küçük de olsa bir mutluluk penceresi açarak:

Düzenbozan’a

Güneş biterse elbet ertesi kalır
Ya perşembe kalır ya pazar kalır