Yıkık dökük bir evin kar tutmuş penceresinden denize bakan bir insan.

Hayatta insanın başına gelen zor durumlardan biridir yalnızlık. Bu cümleyi yazarken yalnızlığından hoşnut olan pek çok kişinin var olduğunu da biliyorum. Benim üzerinde durmak istediğim kendi ülkesinde insanın yine kendisini yalnız hissetmesi. Bir başka deyişle ülkesine giderek yabancılaş-tırıl-ması. Kötümser olmamaya çalışıyorum. Ama sabah kalktığımda karanlık bir ortama uyanmanın getirdiği bir karamsar ruh hali de var üzerimde. Aklıma gencecik çocuklar geliyor. Öğrenmek istemenin, yaşamı sorgulamak istemenin, üretmenin karşılığında daha bu yaşlarda ödedikleri bedelleri düşünüyorum. Gencecik insanlar neden, niçin ve kime karşı savaştığını bilemeden el topraklarında can veriyorlar. Genç ölümler yalnız savaşla da bitmiyor. Genç kadın cinayetleri, yoksulluktan, bunalımdan intiharla gelen ölümler ve salgın hastalıklardan yoksul gençlerin maruz kaldığı çaresiz ölümler.

Ezberciliğin değil okuyup bilgilenmenin; taklitçiliğin değil yaratıcılığın, biat etmenin değil sorgulamanın, irdelemenin yasaklandığı garip bir dönemden geçiyoruz. İşin içine pandemi de girince insanların yalnızlığı giderek artıyor. Kimi yalnızlık vardır yaratıcı yapar insanı, kimi yalnızlık vardır bunalıma sokar. Toplumumuzun şimdiki görünümü ise bunalımda, depresyonda olan insanlarımızın gün geçtikçe biraz daha çoğaldığını gösteriyor.

Okumaktan, yazmaktan, çizmekten keyif alan bir toplum olduğumuz söylenemez. O zaman çoğunluğa düşen televizyon karşısında zaman geçirmek. Televizyon programları ise insanları içinde bulunduğu bunalımdan çıkaracağına tam tersine bunalımlarını katmerliyor. Reklam arası haberler ‘ki buna spor da dahil’ iç karartıcı. Çoğu da iktidarın propaganda aygıtı görevini üstlenmiş. Dini programlar derseniz Tanrı’yı sevmeyi değil Tanrı’dan korkmayı öğretiyor inançlılara. Şimdi yaşadığımız topraklarda her yaştan düşünen, ülkede olup biteni irdeleyen aydınlık insanlar biraz da yalnız insanlardır. Konuşacağı, akıllı uslu bir biçimde tartışacağı, beraber gülüp eğleneceği arkadaşları ve dostları bulmakta zorlanacaklardır.

Umarım üzerimizdeki bu karanlık, bu kötülükle yoğrulmuş baskı ortamı tez zamanda üzerimizden kalkacak. Emeğin, bilginin, dayanışmanın aydınlığı saracak ortalığı. Bir gün mutlaka…

Bu haftaki yazımı ünlü bir yazar ve düşünür Nietzsche’nin dizelerine ayırmak istedim. “Yalnız”ı bir de Nietzsche’nin dizelerinden okuyun. Şiiri dilimize Behçet Necatigil çevirmiş.

Çığrışan kargalar

Dağınık uçuşuyor kente doğru:

Nerdeyse yağacak kar-

Yeri yurdu olanlara ne mutlu!

Donmuş kalakaldın,

Hanidir gözlerin arkada!

Boşuna kaçışın, ey çılgın,

Kıştan uzaklara!

Dilsiz ve soğuk binlerce çöle

Açılan bir kapıdır dünya!

İnsan senin yitirdiğini yitirse

Bir yerlerde duramaz bir daha!

Sen şimdi solgun sarı

Kış gurbetlerine lanetli,

Hep soğuk gök katlarını

Arayan bir duman gibi.

Uç git, kuş, söyle ezgini

Issız çöl kuşlarının sesiyle!

Göm, gizle, ey çılgın, kanayan kalbini

Buzların, alayların içine!

Çığrışan kargalar

Uçuşuyor kente doğru, dağınık:

Nerdeyse yağacak kar-

Yeri yurdu olmayana çok yazık!