Bildiğiniz gibi gazeteci ve çevreci aktivistlerden oluşan bir heyet ile Almanya’ya geldik. Bizi buraya davet eden Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nın Avrupa Birliği (AB) projesi kapsamında dünyanın enerji sektöründe umudu olan yenilenebilir enerjileri yerinde görmek, bilgi almaktı amacımız.

Öyle de oldu.

Almanya’nın toplam ihtiyacının yüzde 30’nun yenilenebilir enerjiden sağlandığını ve özellikle nükleer ve termik santrallerin kapatılması yönünde alınan kararları elbette büyük bir mutlulukla öğrendik.

Bu projenin programı çerçevesinde belki de bir daha yerinde görebilme şansını bulamayacağımız, rüzgar, güneş, bio ve nükleer enerji santrallere gittik.  Bir çok yetkiliden, sivil toplum örgüt yöneticilerinden ve siyasetçilerden aldığımız bilgileri derleyip sizlere sunmak hiç  de öyle kolay değil.

Yani, haftanın büyük bir bölümünü bu notları derlemeye ve kayıtları da deşifre etmeye ayıracağım.

Telaşe yok, işimizi seviyoruz ve  elimizden geldiğince bir şeyler karalayacağız, fotoğraf ve videoları paylaşacağız.

 

Ben bu konuda çalışma yapmadan önce birkaç tespitimi sizlerle  paylaşmak istiyorum.

Daha önce iki kez gittiğim bizim gurbet ellerinin en başında gelen Almanya’ya bu kez enerji sektörü konulu gittiğimiz için olsa gerek gözüm hep rüzgar ve güneş enerjisinde oldu. Tabi ki Batı Karadeniz’in başına bela edilen kömürle çalışan termik santraller öncelikliydi.

Biz program çerçevesinde konakladığımız otelin bulunduğu Detmald’dan gidip geldiğimiz kentler arasında akşam yemeğine ilk gece Arjantin lokantasını tercih ettik.

Sonradan öğrendik ki, bu lokantanın sahibi Türk’’müş.

Sorduk ki Bingöllü bir ailenin sahibi olduğu bu lokanta tek işyerleri de değilmiş. Başka şehirlerde de restaurantları varmış.

İnan insan gurbet elde olduğu için midir bilemem de, ne kadar mutlu oluyor. Arjantin lokantası diye gittiğimiz işyerinin sahibi Türk.

İlerleyen saatlerde Trabzonlu Gazeteci Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu geceye renk getiren türkülerine yol verdiğinde, Bingöllü ailenin dostluğunu da her alanda hissettik.

Ertesi günü bu kez İtalyan lokantası tercih edilmiş ve gönlümüz Arjantin lokantasında kalarak yollandık gittik.

İtalyan lokantasında da enü sıkıntısı çekmedik.

İyi güzel.

Yine ilerleyen saatler ve yine Ahmet Şefik ve türkü olunca öğrendik ki, İtalyan lokantasının sahibi de Türk ve Adanalıymış.

Hayda!

Arjantin ve İtalyan lokantalarının dışında da Detmold’da bir çok Türk’ün çalıştırdığı lokantalar bulunduğunu öğrendiğimizde inanın keyiflendik.

Almanya’da Türk işletmeci ve yatırımcılarının büyük bir atak içinde bulunduğunu okuyup ve de duyuyorduk ama bizim başımıza gelen iki noktayı paylaşmak istedim.

 

Huyumdur hangi koşul altında olur ise olsun yazılarımı aksatmamaya çalışırım.

Bu kez bir günlük (sanırım) aksama oldu.

Sebebi de bilgisayarım.

Açarım açmaz, kaparım kapanmaz.

İllet olmamak mümkün değil.,

Saatler boyu uğratmış ama beceremedim.Resepsiyona indirip yardımcı olup olamayacaklarını sorduğumda otelin müdürünü çağırdılar. Müdür evirdi çevirdi ve baktı ama bişey yapamayınca, alt birimden konuyla bilgisi olduğunu genç bir elemanı çağırdı. O da baktı. Nihayetinde bilgisayarın aküsünü çıkarmayı düşündü. Arkasındaki bir deliğe tornavidayı sokarak vidayı çıkarttı ama akü makü yok!

Terledi delikanlı.

Şaşkın bir vaziyette iken bizi izleyen 5 günlük gezimiz için kiralanan otobüsün şoförü Almanca bir şeyler söyledi. Sözlerine yanıt alamayınca bilgisayarı pat diye bir kaptı ki, “eyvah” dedim. Herhalde benim düşündüğümü yapacak ve kıracak bilgisayarı.

Yok öyle yapmadı.

Çevirdi bilgisayarı ve arkasındaki iki tırnağı tutup çekerek bilgisayarın içinden aküyü alıp çıkardı.

Devamında aküyü yerine taktı ve açma düğmesine bastı.

Bilgisayar çalıştı.

Şok… şok… şok…

Tercüman sordu “nasıl yaptın?” diye.

Aslında bilgisayar uzmanıymış.

 

Bizim bilgisayar böyle yapılarak çalışmaya başladı ama ben bir gün yazımı gönderemedim.

Dönüş hazırlığına başladığımız gün de bu yazımı o arızalanan bilgisayarda yazıp gönderme şansını buldum.

 

Almanya programı inanıyorum ki projede yer alan 17 kişiyi doyurdu.

Bilgilendik, sorularımıza da büyük oranda yanıt bulduk.

Nükleer santralın önüne bile gidip minik bir eylem gerçekleştirmeyi başardığımıza göre anlatacak çok şeyimiz var.

 

Tekrar Merhaba Türkiye.

Merhaba Madenci Kenti.

Merhaba Ereğli.

Merhaba Güzel ülkem.

Merhaba Güzel dostlar.