Taksim Gezi Parkında kandil simidi dağıtıyormuş eylemciler.

Bu paylaşımlarını:

“Miraç Kandili” başlığı altında şöyle ifade etmişler:

İçki yok

Çatışma yok

Küfür yok

Provokasyon yok

Şiddet yok.

 

Peki ne varmış?

Saygı var

Barış var

Dua var

Eylem var

Kandil simidi var

 

**

 

Eylem denildiğinde aklıma hep madenciler gelir.

30 kasım 1990 tarihinde başlayan grev 4 Ocak 1991 tarihinde Ankara  yürüyüşü ile devam etmiş ve aylarca devam eden eylemde bir tek kişinin burnu kanamamıştı.

Madenci eyleminin o kadar gergin bir dönemde yapılmasına rağmen münferit bile olsa en küçük bir olayın meydana gelmemesi en başta dönemin Zonguldak Valisi Saim Çotur’un toplumsal olayları iyi süzmesinden kaynaklanmıştır.

Saim Çotur devletin valisinin nasıl davranması gerektiğini her gün onbinlerce eylemcinin Amasra’dan Kandilli’ye kadar olan coğrafyada hareket içinde olduğu süreçte “devlet baba” kimliğiyle ortaya koymuştur.

Bunun adı, devletin valisi ile hükümetin valisi arasındaki derin farktır.

 

**

 

İstanbul’daki eylem devam ederken, elbette bu samimi ve masumane eylemlerin bazı siyasi parti, sendikalar veya marjinal gruplar tarafından provoke edilmesidir. Aynen 1 Mayıs törenlerinde olduğu gibi kamu mallarına zarar verme başta olmak üzere, zaten gerilmiş olan polis-halk arasındaki problemi büyütebilme fırsatını kullanmaya kalkmalarıdır.

Kaşar dediğimiz provokatörler fırsat kollamaktadırlar.

Aman dikkat!

 

**

 

Gezi Parkı olayları, Türkiye’de iktidar değil muhalefet sorunu bulunduğunu da ortaya koymuştur.

Mevcut muhalefet partileri, iktidar alternatifi olamadıklarını kabullenmemek ve oturdukları koltukları babalarından kalma miras gibi görme alışkanlığından vazgeçmediklerinden ve halk da bu olguyu iyi tespit ettiğinden dolayı, “siyasetçiler gelmeyin buraya” demektedirler.

Bu görüşe nereden sahip olduğumu merak edenlere, sosyal paylaşım sitelerinde yazılanları okumalarını öneririm.

Ne yazık ki ülkemizde büyük bir muhalefet boşluğu vardır.

Bundan dolayıdır ki, muhalefetin iktidar adayı olamadığından dolayı AKP’ye verilen milyonlarca oy vardır.

Seçmenin kötünün iyisini tercih etmekteki kararının altında elbette “istikrar” gerçeği de bulunuyor ve siyasetçiler bu fotoğrafı göremiyorlar ise suçlu halk değildir.

Halk silkinmiştir.

Halk mevcutların dışında bir arayış içindedir.

Kimbilir bu eylem ve yurt çapında yayılarak devam eden eylemler başarıya ulaşır ise belki de “Halkın Partisi” adıyla yeni bir siyasal oluşum sağlanabilir ve bu oluşumda da tüm adaylar herkesin oy kullanabildiği ön seçimlerle belirlenerek, demokrasinin atamalı milletvekili, belediye başkanı, il genel ve belediye meclis üyeleri ile sağlanamayacağı da yine halkın iradesi ile gerçekleştirilir.

Demeyin olmaz olmaz!

 

**

 

Türkiye’nin üzerine ölü toprağı serpildiğine inananlar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı alkışlasınlar.

Sayın Erdoğan bu zamana kadar ısrarla sürdürdüğü tehditlerle gerçekten de büyük bir sindirme operasyonunu başardı. Evet başardı ama aklı hırsının önüne geçince de, o uyuttuğu toplumu yine bilinen tahrikleri ile kendisi uyandırdı.

Eskiden halk dilinde bir söz vardı “Arap uyandı” diye.

Bu uyanış aklın, sağduyunun, demokrasinin, barışın, hukuksuzluğun önüne geçmesin.

İktidarlar ve şahıslar gelip geçici.

Kalıcı olan da Türkiye Cumhuriyeti ise –ki öyle- oyun içinde oyunların döndüğü veya döndürülmeye çalışıldığı bu dönemi iyi süzmek ve Kuvayı-Milliye ruhuyla her zaman olduğu gibi Misak-ı Milli sınırlarını koruma ve kollama görev ve sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz.

 

Önce sağduyu, sonra da aklımız;  bizleri  doğru duruş yolunda yürütecektir.