“Gavura selam verilmez” gibi akıl ve mantık dışı söz ve fetvalarla halkın kafasını karıştıranların, 1. Dünya Savaşı sonrasında işgal edilen ülkemizde, düşmana teslim olunması  yolundaki bangır bangır çığlıklarını tarih sayfaları yazıyor.

Bu konuda ve özellikle Hasan İzzettin Dinamo’nun  daha sonra ikinci serisi olarak ‘Kutsal Barış’ı yazdığı ve yaklaşık 4 bin sayfalık Kutsal İsyan kitabında bazı din adamlarının düşman ile açıkça işbirliği yaptıkları çok iyi öğrendik.

O tarih sayfalarında Vahdettin’in yanında yer alanların Mustafa Kemal ve arkadaşları için yayımladıkları “katli vaciptir” fetvalarına karşı, düşman işgaline karşı yaşamını ortaya atan gerçek din adamlarının da karşı fetva ile halkı Kurtuluş Savaşı’nın yanında yer almaya çağırdıkları artık çok iyi biliniyor.

Ya Ankara?

19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayıp, Sivas, Erzurum kongrelerinin ardından Aralık 1919’da Ankara’ya gelen ve TBMM’yi açmak için çalışmalara başladığında, yine aynı nakarat çerçevesinde “Mustafa Kemal’e itaat etmeyiniz”  emirleri veren İstanbul hükümetinin emirlerine uyan generallerde vardı.

Hiç öyle güllük gülistanlık değildi bu ülkede.

 

Padişahtan ve düşmana teslim olunması fetvaları yayımlayan bazı hocalara rağmen bu halk Mustafa Kemal ve arkadaşlarından yana oldu ve ‘özgürlük’ dedi.

Şimdi ise sanki bu ülkede bir Kurtuluş Savaşı yaşanmamış gibi atıp tutanların tarihi inkar eden tutum ve sözleri ne kadar acı.

O dönemle ilgili Falih Rıfkı Atay’ın “Babanız Atatürk” kitabının “Kader Dönümü” bölümünde kaleme alınan şu bölümü paylaşmak istiyorum sizlerle:

 

“Aynı zamanda Halife olan Padişah “Mustafa Kemal’in arkasından giden Müslüman değildir” diye hocalara fetva çıkarttırmıştır.  Harp Divanı Mustafa Kemal ve arkadaşlarını idama mahkum etmiştir.

İstanbul Hükümeti, Anadolu komutanlarına, “Mustafa Kemal’e itaat etmeyiniz!”  diye emir vermiştir. Komutanlardan bazıları bu emri dinlemişler, Mustafa Kemal’den yüz çevirmişlerdir.

Ankara’da toplanan milletvekillerinin bazıları, gelişi güzel toplanmıştır. Pek çoğu hacı, hoca kafasındadır. Mesela okullarda resim dersi verilmemesi için karar vermişlerdir. Bir sağlık meşelisi olarak değil, din meselesi olarak içki yasağı kanunu çıkarmışlardır. Meclis’e bakınca beyaz  sarıktan, abani sarıktan, sivillerde ise çizmeden, külahtan geçilmez,  pek çoğu kravatsızdırlar.

 Çete reisleri ve milli kuvvet komutanları kendi başlarına buyrukturlar. Bu çeteler isyanları bastırmakla beraber halkı soymakta, keyiflerince adam öldürmektedirler.  Meclis’e geldiği zaman bu çetelerden birinin komutanına milletvekilleri ayağa kalkar. Bu adam “Mademki silahlı kuvvet bendedir ben varım. Mustafa Kemal’de kim?” der. Hatta bir defasında onu öldürmek için kardeşi ile silahlı olarak hasta yatağında yatan  Mustafa Kemal’in odasına girer. Fakat Mustafa Kemal  daha önce oturduğu binanın muhafızlar tarafından sarılması emrini verdiği için kendinin de sağ kurtulamayacağını görür  vazgeçer.

Batı Anadolu’da  Yunan Orduları ile , Kocaeli’de halife ordusu ile, Doğu’da Ermenistan Ordusu ile, Güneyde Fransız askerleri ile savaş vardır. Doğu’da  elde kalan bir kolordu döğüştü. Fakat, Yunan karşısında sadece çeteler vardır. Onlar da halkı vurur kırarken ne kadar zalim iseler, düşman karşısında o kadar beceriksizdirler. Çünkü başıbozukturlar.

 Mustafa Kemal’in kafası ile Meclis’in kafası alabildiğince ayrıdır. Şu var ki, Mustafa Kemal her fikirle uyuşmak, herkesle uzlaşmak, her serkeşliği affeder görünmek, nice istemediği şeylere göz yummak zorundadır. Bunun için yalnız askerlik sanatı geçmez. Zaten ordunun da başında değildir.

  Böyle bir durumda hepsi bir türlü kendinden uzak olanları etrafında toplamalı, onları dilediği hedeflere yürütmek için  lir liderde büyük politika adamı, devlet adamlığı vasıfları  olmalı; onda Mustafa Kemal’in değerleri bulunmalıdır.”

 

**

 

Bugün 23 Nisan.

23 Nisan 1920’nin yıldönümü bugün.

Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yıldönümünde, ‘Çocuk Bayramı’‘Ulusal Egemenlik’ kavramıyla kutlayacağız.

Resmi törenlerde çocukların coşkusu öne çıkarılacak bayramda.

Peki derinliği?

O cicili biçili kılık kıyafetlerle alanlara çıkacak çocuklarımıza, Kurtuluş Savaşı destanını ne kadar bilip anlatabiliriz?

O yılları gözümüzün önüne getirerek, boynunda ‘idam kararı’ ile dolaşan  Mustafa Kemal  ve arkadaşlarını “arkasından giden Müslüman değildir” diye hedef gösteren bir fetvanın gölgesinde Kurtuluş’u gerçekleştirerek bugün bizlerin  nasıl yaşamda varoluşumuzu sağladıklarını anlayabiliyor muyuz?

Azıcık.

Bir nokta kadar…