Can yandı mı yandı!
Ocaklar söndü mü söndü!
Sonrasında…
Sıra sıra açıklamalar yapıldı mı yapıldı?
Sonuç?
Sıfırı sıfır elde var yine sıfır!
 
Kilimli’deki kaçak ocakta üç maden emekçisi canını verdi ekmek parası uğruna.
İki madenci de yaralandı.
Ölümün kokusu ajansların haberlerinden yayıldı ülkenin dört bir yanına.
Acı büyük!
Sızladı yürekler!
 
Her iş kazası sonrasında kamuoyu tarafından ciddiye bile alınmayan bildik sözler yine sahnede.
Kaza şöyle böyle.
Ruhsatsız ve kaçak ocak.
Falan filan!
Peki sonuç?
Ölümlere devam.
Toplum da seyirci.
 
Oysa çözüm olmalı.
Aranıp bulunmalı.
Örneğin, 1999 yılında Prof. Dr. Mümtaz Sosyal’ın KİGEM aracılığı ile hazırlayıp TBMM gündemine sunduğu bir kanun teklifi var.
Bu zamana kadar gelmiş geçmiş en ciddi çözüm sunumudur o teklif.
Ne diyor?
Türkiye Taşkömürü Kurumu’nu özerkleştirelim ve TTK. AŞ’yi kuralım.
Tüm rödevanslı sahaların yönetimi TTK’ya ait olsun.
Çalışanların hakları hazine bonosu olarak devir edilsin.
Ülkedeki tüm kömür ithalat ve ihracatı bu kuruma verilsin.
TTK’nın ithal edeceği üretim malları vergiyi tabi olmasın.
Kurum isterse demir çelik fabrikası da kursun.
Gibi..
 
Bu teklifi inceleyip de günümüz koşullarına revize ederek uygulamak çok mu zor?
Ya da bir başka öneriyi gündeme taşımak gerekmez mi?
Bir şeyler yapmalı.
Zonguldak için, madenciler için, işsizler için, ekonomimiz için bir şeyler yapmalı.
Yoksa…
Her kazadan sonra bağırıp çağırıp dururuz.
Olan da, ocaklarda canını verenlere olur.