Salı günü sallanır derler ya! Valla kimi zaman sallanıyor ki, rahatsızlık diz boyu.

O gün devletimizin hastanesine torunumu götürdüm. Tahlil işleri vardı ve kapıda önce sevk almak için hemşirenin ön denetiminden, sonra barkot sırasından ve ardından da “yeşil de bekle!”^uyarısı ile sıraya girdik.

Acil ana baba günü.

Nasıl kalabalık anlatamam.

Torunumun barkodundaki numara ile muayene olan hastanın arasında tam tamına 70 kişi var.

Olacak şey değil.

Anlaşılan o ki, korana patladı.

Bekliyoruz.

Beklerken de yeşil alanda görev yapmaya çalışan tek kadın doktoru gözlemliyoruz.

Nasıl çırpınıyor.

Hastanın tüm işlemlerini de tek başına yapıyor.

Sekreteri de o, sağlıkçısı da o!

Yemek vaktinin sonu sanırım ki, bir erkek doktor geldi ve nöbeti devraldı.

Hastayı çağır, derdini dinle, muayene et ve bilgisayarda işlemlerini yap.

Öylesine bir yoğunluk içinde anlaşılan o ki, hastanede başka doktor yok. Doktor vardı da, içmediler ya. Hiçbir yönetici böyle bir duruma sebebiyet vermek istemez ki.

Hastanenin başhekimine whatsaptan yazdım acildeki durumu. Dedim ki, ikinci yeşil odaya bir doktor daha görevlendirilse…

Bekleyenler arasında homurdanmalar başladı. Bazı vatandaşlar güvenlikçilere seslenerek “gelin doktora yardım etsenize, hastayı bile tek başına çağırıyor” diye uyarıda bulundular.

Kolları açık büyük sükse ile geldi bir güvenlikçi, homur homur edip gitti. 

Zaman akıyor ama kuyruk ilerlemiyor.

Söylenenlerin sayısı artamaya başladı ki, bazı hastalar ayağa kalkıp doktorun çaresizliğini dile getirerek seslenmeye başladılar.

Olay önümde oluyor.

Ben hemen Başhekime “acilde olay var!” diye yazarak önlem alınmasını isteyen mesajı attım.

Hareketlenme olunca, telefonun fotosunu açtım ve bir iki kare alayım derken, koşarak gelen iki güvenlikçi, tepkilerini dile getiren hastaları sakinleştirmek yerine benim fotoğraf çekmeme bir posta koydular ki, “vay be! Saygı ölmüş. Demek ki, biraz ayıp oluyor desek, güvenlikçiler bize dalacak” dedim içimden.

O arada beni tanıyor biri “o gazeteci, gazeteci var burada” diye yaşanan sıkıntıları dile getirmek için bağırdı.

Güvenlikçilerin biri o anda durdu (sanırım gazeteci sözü fren yaptırdı) ve “polis çağırıyorum” diye beni gösterdi.

Hayda! Biz neymişiz be! Kabadayı güvenlikçiler işi polis çağırmaya kadar götürdüler.

Ne yaptım ben?

Polisler halden anlayan insanlar ki, tatsızlığı büyütmedik.

**

Olayı ve sonrasını da yazdım o anda Vildan Hanım’a ve güvenlikçilerin sevgi dili ile insanlara yaklaşmak ve olası olayları önlemenin kültüründe olmalarının gerekliliği yerine, duruş ve yürüyüşleri ile korku salarak ve de davranışlarıyla doktoru koruyan ve orada yaşanan mağduriyeti dile getiren vatandaşlara tavırları hiç ama hiç hoş değil.

Doktorlarımız ve sağlık emekçilerinin yaşadıkları olayları hepimiz biliyoruz ve lanetliyoruz.

Sap ile samanı ayıramayan güvenlikçilerin, onca hastanın derdine tek başına çare olmaya çalışan doktorun için sesini çıkaran vatandaşları anlamasını elbette beklemek zor.

Sevgi dili her şeyin çözümü.

Sevgi dili saygıyı getirir çünkü.

Hastaneye gelmiş ve kuzu gibi sırasını bekleyen insanların “doktora yardım edin, en azından kapıda sıra bekleyen insanlara sesleniverin” demesini de mi anlayamıyorlar?

Salı günü böyle bir olay oldu.

Umarım hastane yönetimi ve güvenlikçilerin yöneticileri, bu hoş olmayan olaylara sebebiyet verenleri hizaya çekip, “sevgi dili” denen insani davranış içinde olmalarını sağlarlar.

NOT: Sonra mı ne oldu? Güvenlikçilerin tümü işbaşında. Doktora yardım ediyorlar. Vildan Hanım başhekim yardımcısını gönderdiğini yazdı. Test yaptırmak isteyenler için ayrı bir sıra oluşturuldu ve barkotları verilerek işler hızlandı. Tepkilerini dile getirenler arasında ve iktidar yanlısı olarak bilinen bir vatandaş “işte bu! Bağırınca ve sesini çıkarınca nasıl da düzeldi” dedi.