Çok avukat aradım ama bulamadım.

 İsteğim de sadece hukuk diliyle bir dilekçe.

Dedim ki, “Bana bir dilekçe yaz/yazın da ben dava açayım. Bu davamın kabul edilmeyeceğini bile bile açayım da, örnek olsun.”

Olmadı.

Hatta, dilekçeye yazılması için örnek bile verirken şöyle dedim.

“Bugün devletimiz en yüksek kamu görevinde bulunan Anayasa Mahkemesi Başkanı da olsa, Genelkurmay Başkanı da olsa, Müsteşar da olsa yaşı 65 olduğunda re’sen emekli ediyor. Çok yararlı bir kişi için ise bakanlar kurulunu kararı ile ancak bir yıl uzatılabiliyor. Daha ötesi, kişi kendi dairesini arsasını satmaya kalktığında, akıl sağlığının yerinde olup olmadığını tespit için doktor raporu isteniyor. Ancak siyasette ise 65 yaşını geçen herşey olabiliyor. Hatta kanun bile yapıyor. Bu insanların akıl sağlıkları yerinde mi?”

Olmadı.

**

Siyasette çap ve kalite nasıl yükselir?

Elbette ki demokratik bir seçim ve siyasi partiler kanunu ile.

Bugünkü siyasi teammüllerde ağzın ile kuş tutsan hiçbir anlamı yok.

Yukarısı ne derse o!

Ayarla yukarıyı, milletvekili ol, başbakan ol, belediye başkanı ol, hatta il genel ve belediye meclisüyesi ol.

Burası Türkiye.

Bizdeki ileri (!) demokrasi böyle.

İşini gelirse.

 

Halka hizmet edenler değil, yukarıya mürit arayanların sisteminde ne çap ne de kalite aramayacaksın.

Yalamalar falan demek de hoş değil.

En kibar şekliyle ne kadar yağ o kadar arpa.

Peki ya halk?

Geçiniz efenim.

 

İzleyip görüyorsunuz, bilmem neresini yukarıya dayayanlar seçildikleri partileri ve partilileri bile iplemiyor.

Taban da kimmiş?

Çekerim yağı yukarıya ve elemterefiş ile otururum bilmem nereye.

Oturuş o oturuş.

Kalkan da yok ki bilader!

 

Oysa şöyle bir hayal denizine (Hayali bile bize çok görmeyin de birkaç dakika mutlu olalım= dalsak.

Türkiye Cumhuriyeti demokratik.

Tüm siyasi partilerde adaylar ön seçim ile belirleniyor.

Kim hangi göreve talip ise  öncelikle “Çap ve kalite” sınavına girerek; bu kişinin çapı ve bilgisi  şudur. Bundan milletvekili, belediye başkanı veya il genel ile belediye meclis üyesi olabilir katogorilerinden birini veya tümünü bileğinin hakkıyla elde eden belgeyi alsa.

Sonracığıma; inandığı görüşteki partilerde aidatlarını da ödeyerek en küçük birimden kademe kademe sandığa girip çıkarak olur alarak, aday listesine girebilme hakkı mücadelesi verebilse. Böylelikle tepenin müridi değil, partilerin temeli oluşturan halkın emrinde olma görev ve sorumluluk bilincini unutamasa.

Yaş sınırı da 65 olsa.

Şimdi soruyorum; böyle bir sistemde TBMM nasıl oluşur?

Milletvekilleri kim olur?

Belediye başkanları, meclislerin üyeleri hangi isimlerle şekillenir?

Gülmeyin ne olur?

Biliyorum tepeden tırnağa tüm yöneten kademesi safralardan temizlenerek yetenekli ve ehil ellere geçer.

Hayal bitti.

 

Titreyip kendimize şöyle bir geldiğimizdeki ülkemizde uygulanan adı demokratik ama özünde demokrasinin d sinden bile söz edilemeyen bir gerçeğin tokadı ile sarsılıyoruz.

Siyasi dinazorlar tepemizde.

Yanımızda.

Beklemede.

Ve biz!

Umutsuzluk girdabında küçük bir derin nefes alabilmek için çırpınıyoruz.

Bugünün dünden daha kötü olduğunu bile bile lades demeyi sürdürerek, karanlığın devamına alkış tutuyoruz.

Ne olacakmış?

Olağanüstü kongre.

Sonra?

Hiç!

Yoktur ki birbirlerinden farkları.  Ne kongreler gördü bu ülke. Her kongre öncesi ve sonrasında sözlenenler aynı.

Değişen sadece isimler.

Kemal gider Muharrem gelir de, Üsküdar’ı hep geçilir gider.

At yaşlı, ekip yaşlı,  yarınımız gözyaşlı.