Elazığ?da deprem, Hakkari?de bir gün arayla şehit!..

Canını ortaya koyarak bu ülkenin Misak-ı Milli sınırlarını korumak için yaşamını adayan komutanlar, bilim adamları, gazeteciler de hapiste.

Tepede kavga.

Hem de nasıl kavga.

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana böyle bir kaos hiç yaşanmamıştır.

Hatta askeri dönemlerde bile?

Ülkemin yarınından endişeli olanların sayısında öylesine büyük artış var ki, yönetenler halen daha yangın çıkarıyor veya var olan yangına petrol dökmeye devam ediyor.

Haberlerde cinayetler var.

Ölüm haberleri sanki alışkanlık oldu.

Ekranlar kan gölünün arasında, hayatı toz pembe gösteren dizilerle afyon satıyorlar.

Yutkunmak zor.

Üzülmemek hiç mümkün değil.

Tadı kaçtı iyice her şeyin.

Yatak odalarının dinlendiği, özel yaşamın canlı yayına dönüştüğüne dönük haberler sıklaşmaya başladı.

Herkesin birbirine sorduğu ve yanıtını bulamadığı ?nereye gidiyoruz?? tek başına ortada ve bu soruya sahip çıkan bile yok.

 

Hey gidi koca Türkiye hey!..

Nereye gidiyoruz biz böyle?

 

ÇAĞ!..

 

Kimi zaman okuduğumuz bir yazıdan öylesine etkileniyoruz ki, ya kesip saklıyoruz ya da olanağımız var ise başkaları ile paylaşıyoruz.

Son yıllarda okuduğum kitap sayfalarında fosforlu kalemle bazı bölümlerde işaretlemeler yapıyorum. Unutma endişesiyle  yaptığım bu işaretlemelerdeki ifadeler elbette çok önemli. Kimi zaman bir cümle veya bir bölüm, kitaplar dolusu vurguyu o kadar net yapıyor ki, hayran olmamak mümkün değil.

Son yıllarda ayrıca internet aracılığı ile gönderilen iletiler de seçmece oluyor.

Mükemmel bir şekilde kaleme alınmış yazılar gönderiyor dostlar. Dün de, yine uzak ellerden gelen bir iletiyi okurken yüreğimin atışı birdenbire hızlanıverdi.

Yazarı kimdir bilmiyorum ama, harika bir yazı. Hemen iletiyi bana gönderen dostumu aradım telefon ile ama  o da bilmiyormuş, O?na da ileti olarak gönderilmiş.

Her kim kaleme alıp yazdı ise eline yüreğine sağlık.

Gelin bu arada sizlerle de paylaşayım.

 

 

DAVULCU Remo'nun, davul çalarken sağ ayağını kaldırıp tokmağı ayağının altında davula vurması, Samuel Morse'nin elektrikli telgrafı icat etmesine denk gelir...
(.........)

Kütahya köylülerinin bir keçinin sırtına yazılmış "ayeti" görmeleri ve  keçiyi kaptıkları gibi kaymakama götürmeleri, kaymakamın da bunu  "Adı geçen keçiye ne gibi bir işlem yapılmasını"  bir yazıyla merkeze sorması ise  Çinlilerin pirinçteki gen sıralamasını bulmalarına rastlar...
(.........)

Şıh Hakkı Hazretleri'nin, müminlerin oval bir cismi okşamaları ya da ortasında delik olan yuvarlak bir cisme "manalı" fazla bakmalarının imanı bozacağını tebliğ etmesi de İskoç asıllı John Baird'in televizyonu icat etmesiyle eşzamanlıdır...

(.........)


Sene 2010...

Son bir yılda insan epigenomunun şifresi çözüldü...
- Görme engelliler için göz yerine geçen mikroçip yapıldı...
- Bilim adamı robot, Aberystwyth Üniversitesi' nde çalışmaya başladı...
- NASA, Ay'da su bulunduğunu açıkladı...
- Maryland Üniversitesi'nde, atomun içindeki veriyi bir metre uzaklıktaki kabın içine ışınlayarak taşıdılar...
- Büyük Hadron çarpışması ile yerkürenin sırrı aralandı...
- Subaru teleskobu, komşumuz yeni bir gezegen buldu...
- Başta Alzheimer ve kemik erimesi olmak üzere 27 hastalığa çare buldu elin adamı...

Tüm bunlar ise; Türklerin "imam" yetiştirip, onlardan bilgisayarcı, matematikçi, fizikçi, kimyacı, bilim adamı, vali, doktor, mühendis, yargıç  yapmak istemelerine denk gelir...
İşte siz kaç gündür "üniversiteye girişte katsayı kavgası" ile bunu izliyorsunuz. ..
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı,  Başbakan'ı, Milli Eğitim Bakanı, yandaş YÖK Başkanı, kimi profesörleri, kimi aydınları...
Hâlâ çocuklara "imam" eğitimi verip, onlardan "her şey" yapmak için kavga ediyorlar...
Ama ne yapacaksınız.. .
Dünyanın en gözde, en cennet toprakları üzerinde, durup dururken "çağdışı" kalmaz insan...
Kalmışsa bir sebebi olmalı...