Ters mantık mıdır nedir bilmiyorum.

Ancak aklımla alay eder gibi durumlar olunca kısa devre olup; takıntılara dalıyorum işte.

Örneğin kendilerine “Hayvan sever” diyenleri anlayamıyorum.

Kasaba gidince “daha kıyması ver” der, bulur ise köy tavuğunu mideye indirir, balığın lüferinden vazgeçmez ama kendini hayvan sever ilan eder?

Şaka mı?

Dana ne?

Tavuk ne?

Balık ne?

Bu hayvanları mideye indirip de “hayvan sever” olunur mu?

 

“Hayvan sever” diye kendi kendine hava bastığında, yılanı da seveceksin.

Hem de ‘engerek’ li  olanı.

Domuzu da, timsahı da…

Bunlar da hayvan.

Değil mi?

 

Çelişkiler bitmiyor ki.

Hayvan severim diyenlerin çoğu (ben dahil) bir canlının olmazsa olmazı olan özgürlüğünden yoksun bırakıyoruz.

Kafese koy, kulübeye koy ve sonra da “ben hayvan severim” de !

Doğru mu?

Bunun adı olsa olsa hayvan düşmanlığı olmaz mı?

 

Görüyorum sağda solda bir de kedi evleri çıktı.

Vatandaş gidip besliyor kafesin arkasından.

Tövbe estağfrullah!

Ya hayvanı kapatmışsınız bir kulübeye ve gelmişsiniz havyan severim diyorsunuz!

Hadi ya!..

 

Bilenler bilir benim bir dostum var.

O denize çırılçıplak girer ben ise mayoyla.

O’nun giyinme gidi bir derdi yoktur.

Çünkü özgür doğmuş ve özgür yaşamak ister ama ben o canlıya vururum zinciri de karşısına geçip “ne kadar sevimli” diye kendimi tatmin ederim.

Bir parça sadistlik değil mi bu?

Ta kendisi…

 

Bugün kendilerine “hayvan sever” adını verenler ve bunların uzantısı dernekler isimlerini değiştirmeleri gerektiğini düşünmelidirler.

Hayvan sever olmak kedi evi yapmak, köpeklerin önünde poz vermek değildir.

Hayvan sever olmak o canlıların özgür yaşamda varlıklarını sürdürmelerine katkı vermek  demek olmalıdır.

Hele ki derneklerin adını, “Sözde kedi, köpek ve kuş sever dernekleri” diye değiştirmek bunun ilk adımı olmalıdır.

Hayvan severler kim biliyor musunuz?

Köylerde kapılarının önünde  onlara zincir takmayan, bir kulübeye atıp da tutsak etmeden  kedi-köpek besleyen Kır Abbas’tır, Fatma Teyze’dir.

Gerisi tırı-vırıdır.

Gösteriştir.

Saçmalığın dik alasıdır…

 

Kimi zaman “Dostum” ile konuşurum bu konuda.

“Oğlum” derim… “Ben sana haksızlık yapıyorum. Seni zinciri bağlamak yerine özgür bırakır ve sen de istediğin gibi yaşamını sürdürürken, senin aşılarını ve bakımlarını yaptırabilirsem ben gerçek bir hayvan severim. Ama şimdi benimki kendimi tatminden öteye bir şey değildir. Kusura bakma” diye özür de dilerim.

O beni  gözlerimin içine bakarak dinler ve kuyruğunu sallayıp yaşamından sözün ona hoşnut olduğunu ifade eder.

Peki gerçek öyle mi?

Hayır !

Çünkü kimi zaman zincirini çözdüğümde ok gibi fırlar gider.

Bir oraya koşar bir buraya.

Düşünürüm; her türlü gereksinimimizi karşıladığımız evimizden bile iki gün çıkmadığımızda nasıl boğuluyoruz?

Hey özgürlük!

Senin gibi var mı?

Olabilir mi?

Olamaz da, biz işte böyle garip bir canlıyız.

Hem hayvanları zincire vurur hem de kendimizi hayvan sever ilan ederiz.

Yani biz iki yüzlüyüz.

İki…