Sosyal paylaşım siteleri aracılığı ile ulaşamadığımız şarkı türkü kalmadı.

Kimi zaman denk geldiğimde gördüğüm liste karşısında tıklamadan edemeyenlerden biri oluveriyorum.

Ah türküler.

Ah şarkılar.

Ah ah!

 

Yaşlılıktan olsa gerek böyle durumlarda hemen çocukluk yıllarına doğru uçuşa geçiyor bilincim.

Kandilli’de Rat Mahallesi’ndeki (Uzun Mehmet Mahallesi No: 1461/A)  çavuşlar sokağındaki günler düşüveriyor usuma.

Herkes gibi radyonun içinden gelen sesleri görmek için ben de bakmışımdır herhalde arka kapağını açıp.

Tabi ki kimse yok!

Teknolojiyi anlama ve öğrenebilme dönemlerinde pikap vardı o zamanlar.

Pikap dediğim kamyonet değil tabi ki.

Plağın çalındığı pikap.

Evin reisinin maden ocağında taşkömürü çıkaran işçilere nezaret ettiği gündüz saatlerinde pencerenin kenarına çıkarılan pikap hoparlöründen yayılan türküler doldururdu sokağı.

Hiç unutamadığım ise ‘Talihsiz Meryem’ ile ‘Hastane önünde incir ağacı’ türküleriydi.

Of of!

Bir de o dönemler destan satanlar gelirdi sokağa İstanbul’dan.

Sokağın başında başlarlardı sayfa sayfa sattıkları destanı okumaya.

O ne ses.

Ne hitap.

Ne duygusallıklar.

Kopup gitmemek mümkün değildi ki!

A-4 büyüklüğündeki teksir kâğıdına basılmış destanları satın alır ve birçok evde de tekrar tekrar okunduğu gibi duvarlara da asılırdı.

Türküler ve destanlar.

Ah ah!

 

Tevellüt bir hayli eskimiş bizim.

Öyle ya, pikaptan, lambalı radyolardan, destanlardan bugünlere geldik ki, cep telefonlarında film izliyorsun.

Hem de renkli.

İletişim sınır tanımıyor.

Dağları, taşları, uzayları delip geçiyor ve giriveriyor en uç noktaya.

Saklayamıyorsun özelini.

Gizleyemiyorsun kendini.

Seni buluyor teknoloji.

Her yerde.

Şimdi şarkılar renkli.

Türküler de.

Filmler de çok boyutlu.

Tüm bunların tümünden çok kesitler buluyorsun bu internet ile ulaşılan sitelerde.

Nuri Sesigüzel mi dediniz.

Yıldız Tezcan mı?

Hamiyet Yüceses de var.

Dede Efendi de.

Siz isteyin istediğinizi.

Ah ah!

 

Bizden önceki kuşakların hep söylediği söz vardı ondan öncekiler gibi.

Biz de aynısını söylüyoruz.

Bizden sonra gelecekler de aynısını ifade edecekler bunu biliyorum.

Kuşaklar boyunca söylenecek o söz şudur:

Dünyaya erken geldik.

Ah ah!

 

Yaşam öylesine hızlı değişiyor ki.

Kimi buna gelişme diyor.

Kimisi de doğayı yok ediyoruz.

Bunun hangisinin doğru olduğunu ise bilmek mümkün değil.

Yok olan doğa mı yoksa insan mı?

Yoksa bu değişim ile ‘erken geldiğimiz dünya’dan geç mi gidiyoruz?

Ah ah!

 

Bu sitelerden birinde bir keman dinletisine tıkladım.

Gözlerimi kapayarak bıraktım kendimi müziğin koynuna.

İşte o boşluğun karanlığında ‘tam zamanında gelmişim ben bu dünyaya’ düşüncesi çöktü oturdu beynime.

Rahatladım.

O mutluluğumla kemanın nağmelerinde yaşayarak doldurduğum her anımda çocukluğumla barıştım.

Ah ah!

 

Çevir makinist!

Çevir filmi.

Baştan sar!

Yeni baştan.