Sabah evden haber merkezine doğru gelirken, yol boyunca  öğrencilerin akın akın bayram alanına gittiğini gördüm. Tatlı bir koşturmacanın heyecanını paylaşan öğrencilerin kıyafetleri ne de güzeldi.
Kırmızı ve beyaz!
Şahane!
 
Tören başlamadan gezdim Atatürk Anıtı ve çevresini.
Bayramların tüm görkemini katılımcılara ve izleyenlerin coşkusuna coşku katacak bir alan olmadığından dolayı yine yol boyuna sıralanmışmış okulların öğrencileri.
Ellerde pankartlar.
Bayraklar.
Ve kıyafetler.
 
Öğrenciler, öğretmenler, aileleri orada.
İşçiler orada.
Askerler orada.
Bazı sivil toplum örgütleri de orada.
Vatandaşlar orada.
Gökyüzünde de balonlar.
 
Selamlaşıyoruz tanıdıklarla.
“Merhabamız” daha sıcak.
Daha mutlu.
Daha sevgi dolu.
Çünkü…
Bugün bayram.
Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 95. Yıldönümü.
Ayak üstü şuradan buradan sohbetler de var.
Ağırlığı tabi ki “Ne olacak bu Ereğli’nin hali” vurgulu siyaset!
Bitmez!
Ortak noktamız tabi ki; gençliğin enerjisi ile yeniden umutlu günlerin başlayabileceği.
Var mı başka çaresi?
 
Konuşmalarımız demiryoluna çevriliyor sahil tarafındaki.
Hani o üzeri betonla kapatılarak yok edilen demiryoluna.
Sökülmesine sebep olanlar ve söktürenlerin kulaklarını çın çın ettirirken, “Demir ağlarla ördük ana yurdu” sözünü de tekrarlayıp, çınlatmayı  sınırsız veriyoruz.
“Alçaklar!” demiyoruz ama, buna yakın sözler kontrolsüz çıkıyor ağzımızdan.
 
Bir ara  gözüm Sahil Taksi’nin oradaki tören geçişini bekleyen gruba takılıyor.
Ne de hoş kıyafetler.
Sanki Türk dizilerinin başrol aktrisleri gelmişler şehrimize.
Şaşkınlığımla onların yanına giderek fotoğraflarını çekmeye başlıyorum.
Çağdaş Türk Kadınları var karşımda.
Renk renk kıyafetleri içinde gülümsüyor öğrenciler.
Öğretmenlerine gidip, “Törenin en anlamlı mesajını siz veriyorsunuz. Çok teşekkür ediyorum” diye kutluyorum.
Beraberimde olanlar da bu heyecanı paylaşıyorlar hemen.
Öğrenciler de çok mutlu.
Işıl ışıl.
Mustafa Kemal’in mavi gözleri gibi.