O’nun bir süredir sesi soluğu çıkmıyor.
Pas da vermiyor.
Ne bakışı var ne de sesi.
Var mı yok mu belli değil.
“Dargın mıyız?” diye soramıyorum da.
Belli olmaz nasıl tepki vereceği.
Acıtabilir.

O sessiz ben sessiz.
Böyle geldi geçti saatler, günler, geceler ve aylar.
Oysa ne çok konuşacak şey var.
Dünya dönüyor.
Ülkemizde çok şeyler oluyor.
Dünün kahramanları bugün yerin dibinde.
Tarih tekerrür mü etti yeniden ne?
Ya yerel de.
Of!!..
Bermuda’nın şeytan üçgeni  halt yemiş Bizans oyunlarında.
Ya herro ya merro noktasında çakalların dansında dip çığlıkları kimi sarmalar kimi tutmaz belli değil.
Film gibi.
Vadinin adı da, “dar”.

Ben de boşverdim kendisini  iyice.
Tenezzülü yok ki hiç.
Duruşu hep aynı.
Yürekli.
Kararlı.
Anlamlı.
Durum böyle olunca, karizmayı çizdiremem ki.
Bu yaşa tepeden inmedim ben.
Biliriz sağı solu.
Yancısını yağcısını.
Doğalını çakmasını.
Onca birikimimi O’nun kaprislerine heba edemem.
Etmiyorum işte.

Bu soğuk savaş devam ederken, sanki yancılığın gizeminden duydum sesini.
Güldüm.
Gülüşüm cesaret verdi belki de, bu kez açıkça “merhaba” dedi.
Ah sevdiğim ah!
Sesin bile ne kadar şuh!
Çekici.
Gevşedim hemen.
Kemal Sunal’ın ebabil kuşu gibi bir öhe çektim.
Tam coştu.
Şakır gibi ses vermeye başladı.
Sustum.
Soracağım çok şey var da, tıkandım.
Ne sorayım.
Dar vadinin ayıplarını mı?
Samimiyetsizlerden örnekler mi?
Omurgasızlık mı?
Sevgiyi katleden tezgahları mı?
“Diğerleri” diye kısalttığım çarpıklıkları mı?
Sormadım.
Soramadım.
Biliyorum ki O’nun kitabında yok böyle yamukluklar.
O kızar mızar ama sadıktır.
Asla satmaz!
Satmadı da…

Suskunluğuma bozuldu ki ses verdi yeniden.
O ses benim dostumun sesi.
Canımın.
Yüreğimin.
Yolumun sesi.
Daha fazlı duramadım.
Koştum O’na.
O bakış ve özlem.
Sonrasında sımsıcak bir sarılış.
Dostum ve ben.
Yani biz…

Not: Dostumu bilenler bilir ve iyi tanır. Biz onunla denize gittiğimizde ben mayolu o çırılçıplak girmişti denize. Herkes bizi konuştu. Konuştuklarına da değdi hani! Çünkü benim dostum herkesin de özlemi ve hayaliydi. Dostum dediğim, benim köpeğimin adıydı…