Ereğli’den bir grup Kars’a gidiyor Kars’a.
“Gars'a Giderim Gars'a
Ağam Ey Paşam Ey Beri Beri Bak
Çavuş’a da Dadaş Dön Geri Bak
Kandili Kandili Kandili Yâr Yâr
Sallama Çavuş Mendili Yâr”
türküsünü de dinlerler herhalde orada.
Ama illaki kaz!
Kars’a gidiyorsan, kaz yemeden gelinir mi?
 
Bu arada Van’a gidenler de var.
Van da, Van gölü’nün kenarında kahvaltı yapacaklar.
Bu kahvaltı Van’a özel.
Bir tek orada var.
Tabi ki, göl de!
Ya Van kedisi?
 
Gidiş ve geliş yolları değişik.
Ama ortak nokta, tren!
Demiryolları tıkır tıkır edecek.
Sesi ninni gibi.
Gece gündüz!
 
Uçakla gidip, trenle dönen de var, trenle gidip uçakla döneni de!
Yer yok!
Tur firmaları kapatıyorlar sezonu.
Sonra, tur şirketlerine mahkum.
Ve rezervasyon yaptırmak da dert!
 
Yurdumun insanı tren yolculuğu yapmak için ne çileler çekiyor.
Yataklısı var.
Yemek salonlusu var.
Oh gel keyfim gel!
 
Televizyonda bu turlardan söz edilirken içim eriyor.
Oysa, o tren Ereğli’de vardı.
Tıkır tıkır Ereğli’den Kandilli’ye, Kandilli’den Ereğli’yi gider gelirdi.
Aradaki Keşkek, Balı ve Kemer Köyleri’ne de selam verip, indir bindir de yapardı.
Hele o tünellerdeki güçlenen sesi daha dün gibi, kulaklarımızda.
Ne hayallerimiz vardı o tren seferleri ile ilgili.
Yemekli vagonlar eklettirip, Kandilli’ye gidecek ve oradaki kör bacalar veya hava bacalarında maden ocağını gösterecek, varagelden inip çıkacaktık deniz kenarına.
Kime mi?
Turistlere hizmet vererek, turizmi de kalkındıracaktık!
 
Ah ah!
Ahhhhhhh!
 
Bir kent kendine bu kadar yanlış mı yapar?