Herkesin kendine göre “acı” ve “mutlu” günleri vardır.
Bu tür özel günlerde anı/anılar geriye sayılarak mazi çerçevesinde yerini alıp ve bütün duygusallıkla yeniden yaşanır.
Bugün 5 Kasım.
5 Kasım 2006 tarihinde, Gazeteci-Şair-Siyasetçi-Devlet Adamı Bülent Ecevit yaşama veda etti.
Siyasi bilincim gelişip olgunlaşmaya başladığı yıllardan bu güne, “Ecevitçi” olmanın erdeminde kalanlardan biri oldum. Bu yıldönümünde de O’nu son yolculuğuna uğurladığımız 11 Kasım 2006 gününün Ankara’sı gözlerimin önünde.
O kadar taze ki!
Ve unutulmaz/unutulamaz.
Ankara, Ankara olalı böyle bir gün yaşamadı.
O duygu seli sokaklardan taşmış, caddeleri kilitlemişti.
Akın akın geliyordu yurdun dört bir yanındaki Ecevitçiler.
Herkesin yüreğinde bir tek vurgu vardı:
“Dürüsttü!”
Oysa dürüstlük farklılık yaratmamalıydı.
Herkes dürüst olmalı.
Herkes vatan ve bayrak sevgisinde buluşmalı.
Herkes Eşsiz Kurucu Mustafa Kemal’e şükran duygularını ifade etmeli.
Ama…
Öylesine kirlenmiş ki bazı değerler, sağcısı solcusu herkesin aklına mütevazi yaşamı ile “dürüstlük” denilince Ecevit geliyordu.
‘Ecevit dürüstlüğü’ simge olurken, diğer yandan en önemli özelliği ‘Halkçılık’ öne çıktı.
Halk gibi olmak.
Onlar gibi yaşamak.
Bütünleşmek.
 
O; ötekileştirmeye karşıydı.
O; salon Atatürkçüleri ile hiç barışık olmadı.
O; kutsal dini siyasete alet edenleri ve geçim kaynağı yapanları sevmedi.
O; bu ilkeleri ile yaşam tarzı ve düşüncesi emekten yana olup da sağ partilere oy verenleri demokratik sola  kazandırmaya çaba gösterdi ve büyük oranda da başarılı oldu.
O; insana olan bakışı ile hep “Benim iki gücüm vardır; Halk ve Hak!” dedi.
 
O’nun bıraktığı miras o kadar büyük ki.
Hiçbir kirli pazarlığa da asla bulaştırılmamalı ki, Ecevit mezarında rahat uyuyabilsin.
Bülent Ecevit’i ölüm yıldönümünde saygı ve şükranla anıyorum.