Malum o gece! Evin balkonunda oturuyoruz ailece. Torunum Ekin’in enerjisine ayak uydurmanın o eşsiz tadıyla kahkahalar havada uçuşurken bir telefon geldi.

“İstanbul’da boğaz köprüleri tek yönlü trafiğe kapatıldı, Ankara’da jetler alçak uçuş yapıyor.”

Ne oluyor?

Televizyonu açtım ki, tüm kanallar son dakika yayınında.

Kameralar boğaz köprüsünde iki cemse ile yolu kesen askerleri gösteriyor.

Allah Allah!

Tamam var bir şeyler de şu “jetler alçak uçuşta” haberine anlam yüklenemiyor.

Sonrası malum.

Önce Başbakan Binali Yıldırım “kalkışma” dedi ve olayın büyüklüğünü anlaşılmaya başladı ki, anılara gittim.

 

1960’da 6 yaşında olduğum için hatırlamıyorum. O yıllardan tek hatırladığım “idam” olayından dolayı geceleri tuvalete giderken korkardım.

12 Mart delikanlılık yıllarımız. Kanımız deli mi deli. Ama siyasi bilincimiz çok yok. O yıllardaki motosiklet sevdamız yaşamımızın en önemli değeri. Ama şunu hiç unutmuyorum ki, bu olay hep bilincimin altının temelini oluşturdu. 12 Mart cuntasının isteği üzerine CHP’nin hem başbakan hem de bakanlar vererek darbeden yana tavır almasına büyük tepki gösteren dönemin Genel Sekreteri Bülent Ecevit görevinden istifa etmişti. Ki bu duruş O’nu önce CHP Genel Başkanlığına ve sonra da Başbakanlığa kadar götürmüştü.

Sonra malum 12 Eylül var.

Bu olayla ilgili yaşadığım bir olayı tarihsel bir tespit anlamında aktarmak isterim sizlere.12 Eylül günü saat 11.00 sıralarında bir arkadaşım uyandırdı beni. Akşam geç yatmışım ki 11’de halen daha yataktayım.

Dedi ki, “Kalk ne yatıyorsun darbe oldu.”

Siyasi bilincimizin çelik gibi olduğu ve CHP’nin delegesi olmanın büyük onur ve gücüyle “dalga geçme” dedim.

“Aç televizyonu bak” dedi.

Doğruymuş, televizyonda kahramanlık türküleri.

Telefonlar da iletişime kapatıldığı için haber alamıyoruz ki. Ereğli Kömürleri İşletmesi’nin Sivil Savunma Uzmanı askeriyeden üst rütbeden  ayrılma Azmi Sökmen de Kandilli’de kontrolü eline almış nefes aldırmıyor.

Neyse iki-üç gün sonra telefon ile o dönem amatör olarak hizmet ettiğim Ereğli Memleket Gazetesi’nden Avni Saka’ya ulaştım ve Adalet Partisi’nin (AP) iktidardan indirilmesinin de sevinci ile “gittiler” dedim.

Avni Abi işte o tarihi sözü söyledi:

“Oğlum bunlar faşist! Askeri darbelerin bedelini hep halk öder. Sen AP gitti diye sevinme boşuna. Bunun faturasını tüm Türkiye öder, en az bey yıl geriye gitti bu ülke.”

Açıkça söyleyeyim ki, Avni Abi’nin o sözleri beni mutlu etmedi.

Ama..

Tarih haklı çıkardı Avni Saka’yı.

 

15 Temmuz gecesi olayı anlamaya ve yorumlamaya çalışırken,hangi günde olduğumuzu düşündüm ki; Cuma.
Hım!
Hep öyle olur ya zaten. Gün tamam da, akşam darbe mi olur?
Allah Allah.
Bu darbeciler salak mı bu saatte halk sokakta iken darbe yaparlar?
Düşünmemi sürdürdüm “Darbe yapan önce iletişimi keser."
O da yok! Tüm kanallar sosyal medya dahil açık!

Komik!

Okuduğum kitaplar ve izlediğim haber sitelerinde ısrarla “Feto Askeri Darbesi Tehlikesi” hakkındaki yorumlar geldi aklıma.

Acaba?

 

Sonrası malum.

Halk sokağa inerek “demokrasiye sahip çıkıyorum” dedi.

Gece boyu devam eden gösterilerin ikinci gününde gelen haberler halkın askere karşı öfkesini ortaya koydu.

Nasıl olur?

Askeri soyup boğaz köprüsünde süründürmek ve ardından kırbaçlamak.

Ve ölüm!

Emir kulu askerlerin boğazının kesilmesi.

Olamaz!

Olamaz!

Burası sahiden Türkiye’mi?

 

15 Temmuz darbesi ile ilgili haberler ve yorumların ötesine geçti o iki fotoğraf.

Birinde kırbaçlanan dövülen diğerinde de boğazı kesilen asker.

Ağlamamak mümkün mü?

Bizim ülkemizin insanı, Türk Askerini kırbaçlar ve boğazını da keser mi?

Tabi ki Türk Askeri helikopterden  vatandaşa kurşun sıkamaz.

Olamaz böyle alçaklık.

Ancak, o helikopteri kullananlar kim?

İmamın uşağı!

 

Hepimiz  darbenin  bastırılması ile "oh be!" dedik..

Ancak halkın kontrolsüz ve her geçen gün uç noktalara kayıp büyük bir toplumsal tehlike yaratan müdahaleleri korkunçlaşıyor.

Bu gidiş hiç de iyi  gidiş değil!

Aman dikkat!

 

Darbeciler bir bir yakalanıp yargının önüne çıkarılmaya çalışılırken, yangın körükle  hava basılıp coşturulmamalı, tam aksine  sağduyu suyu taşınarak söndürülmelidir.

Bu ülke herkesin.

Hepimizin…