3 Temmuz 2011’de basıldı düğmeye.

Adına da “Şike Operasyonu” dediler.

Operasyonun bir nolu ismi de FB Başkanı  Aziz Yıldırım’dı.

Televizyonlar canlı yayında.

Polislerin arasında götürüldüler emniyete haklarında gözaltı kararları olanlar.

Aziz Yıldırım sağlık kontrolünden geçirilip emniyete götürüldüğünde adres olarak Silivri yazdılar. O’nun fişlenmiş fotoğraflarını bile servis ettiler.

Ekranlarda yorumcular okuyorlar ki, bunun adı yargısız infaz.

Bu kadar bilgiye ne çabuk sahip olmuşlar ve “şike vardır” diyorlardı ki?

Bu oyun eski oyun.

 

Tutuklamalar yapıldı sıra sıra.

Medyanın her aracı öylesine bir saldırıya geçmişti ki, FB sallanıyordu. O sallantıda darmadağın olacağı tahmin edilen kulüp bir anda öyle bir refleks ortaya koydu ki, kenetlendi tüm taraftarlarıyla. Gidenler gitti ama kalan sağlar FB’lilerin oldu.

Aylar ayları kovalayıp Aziz Başkan da “tutuksuz yargılanma”  döneminde yurt dışında iken “dönmeyecek kaçtı” dediler.

Tutmadı.

Binler karşıladı havaalanında ki, Bağdat Caddesi böyle Bağdat görmedi.

Yer gök Fenerbahçe yıldızları ile şenlendi.

Bu operasyonun “kumpas” olduğu da söylendi ama pek yer bulmadı medyada.

Medyayı elinde tutanlar, kurdukları idam sehpasında her gün sallandırdılar Aziz’i tüm azizlikleri ile.

Gün ola harman ola sabrı taşsa da zamana bırakıldı herşey.

Gün oldu ve harman vakti geldi.

Şimdi operasyonun adı; Şike Kumpası oldu.

Kumpas düzenledikleri iddiasıyla gözaltılara başlandı.

O kapı bu kapı gidildi.

Ve bir de görüldü ki, kumpası kuranların büyük çoğunluğu ortada yok.

Neredeler?

Kaçaklar.

Peki, Aziz Başkan yurt dışında iken uçağa atlayıp yurduna dönerken, bugün yargının karşısına çıkıp hesap vermesi gerekenler nerede?

Niye kaçtılar?

Neden?

 

Tüm bunların dışında asıl dikkat çeken ise medya.

Medya ortada yok.

3 Temmuz sürecindeki ne canlı yayınlar ne de ekran bülbülleri dut mu yediler yoksa?

Haberlerde bile şöyle böyle.

Manşetlerde bile yer bulamayan Şike Kumpası operasyonu ne kadar çok şey anlatıyor.

Aynen Ergenekon ve Balyoz gibi.

Daha yargılama süreçleri başlamadan kitaplar yazanların toplumsal kirlenme değirmenine taşıdıkları su unutulur mu?

İşte bugün medya o gün söylenenler ile bugünkü sessizliği kayıtları ortaya çıkararak özeleştirisi yapmalı.

Ve sormalı medya kendine:

“Toplum bize niye güvenmiyor?”

 

Toplum bugün kime güveniyor?

Söyler misiniz lütfen sahiden güvenilen hangi kurum var?

a-Siyaset

b-Yargı

c-Medya

d-Asker

e-Üniversiteler

f-Sağlıkçılar

g-Fırıncılar

h-Fabrikatörler

k-İnşaatçılar

l-Esnaflar

 

ve diğerleri…

 

Peki, bu güvensizliğin sebebi ne?

Diyeceksiniz ki, eğitim.

Sahi öyle mi?

Yoksa bu bozukluğun temelinde görülemeyen veya görülmek istenmeyen başka sebepler mi var?

Var birşeyler de.

Ne ?