Türkiye’de sayısız gazeteci örgütü var. Kimi ciddi kurulup sonra kısır ve iç çekişmelerden bölünüyor. O bölünme yetmiyor, bir daha bir daha bölünüyor.

Tabi ki bu bölünmelerin kendilerine göre haklı nedenleri var.

Birinci neden adı “gazeteci” olan derneklerin içine bindirilmiş kıta olarak kaztecilerin doldurulmasıdır.

Sebep koltuktur. O koltuk nasıl bir şey ise kendi kendine kalkıp da bu bir bayrak yarışıdır diyene rastlamadım.

Bu nasıl bir egodur.

Nasıl bir rahatsızlıktır anlamak güç.

Yani şu şudur ki, herhangi bir kişi adına “gazeteci” dediği bir dernek kurabilir.

Süt çocuğu gazeteciler derneği.

Yan baktın gazeteciler derneği.

Öz ve söz gazeteciler derneği.

Şalap şulap gazeteciler derneği.

Say sayabildiğiniz kadar.

Bunun önüne geçecek hiçbir yasal engel yok ki, bölünme hareketini sınırsız devam ediyor.

Yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olarak gösterilen basın sektörünün içinde bulunduğu durum gerçekten çok vahimdir.

Düzeltilmesi için verilen onca mücadeleden de ne yazık ki bir sonuç çıkmamış, bölünme ve dağılma süreci hız kesmeden devam etmektedir.

Böyle bir süreçte, Zonguldak’da Karaelmas Gazeteciler Derneği’nin kongresi varmış. Mış diyorum çünkü yönetime rakip çıkmasaydı büyük olasılıkla bu kongreyi de seçimlerden sonra duyacaktık.

İyi ki aday çıkmış da derneğin üyelerinin kim olduğunun listesine bakılma gereği duyulmuş diyerek, aday/adaylara başarılar dileyerek noktayı koyarak konuyu Susma Gazetesi’nin ortaya attığı güzel bir öneriye destek vererek bitirelim.

Öncelikle SUSMA’nın önerisini paylaşayım:

“Mesleğin genel olarak zorluklarının yanında yaşanan dejenerasyonu da göz önüne alarak. Kazanan ekip, bir etik kurul oluştursun. Bu etik Kurul içinde, Üniversiteden bir iletişimci, Barodan bir Hukukçu, Tüketici Haklarından bir temsilci, Yazım alanından bir edebiyatçı, Bir de kadın temsilciden oluşan bir tavsiye kurulu. Her ne kadar Meslek örgütü desek de, başkan ve üyeleri patronaj ilişkisi içinden, ya da direk gazete sahipliği üzerinden geldiği için, gelişen olaylarda tutum almak, kınamak, açıklama yapmak konularında ortak kararda zorlandıklarını yaşadık gördük.

İşte bu ‘Etik Kurulu'nun değerlendirmesi sonucu yapılması istenen konu Yönetim Kurulu Kararı sonrasında yaşama geçecek şekilde planlanmalı.

Böylesi bir kurul olmaz ise, daha şimdiden basına yansıyan iki adaylı ve tarafların birbirleriyle olan çatışması basında daha çok kırılma ve dejenarasyonu getireceğinden daha pasif, yeni yeni bölünmelerin yolu açacaktır. Ve bugünün tartışmasında, seçilmişlerin, atanmışların tarafı ya da karşısı olmaktan alıkoyulmayacaktır.

O nedenle Emeğin Başkentinin tarihsel geçmişinin de bizlere yüklediği sorumlulukla, gelecek kuşaklara, daha ilkesel, objektif, meslek ilkelerinin yaşamda yer bulduğu bir çalışma ve yazım alanı bırakmış oluruz.

Diğeri kişisel hırslar, aşırı rekabet, çatışma ve daha düzeysiz bir basın mirası olacaktır.”

Susma Gazetesi’ni ve Bahattin Arı’yı kutluyorum.

Meslekteki çöküşe dur demek için ve basının üstlendiği kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğunu hatırlatırken takır takır öneri sunuyor.

Bu iş Almanya’da (Bize anlatılana göre) böyle bir kurulun aldığı kararları birinci sayfasında bütün gazeteler yayımlıyor ve o kınamaya muhatap olan gazeteci de, itibar kaybına uğrayıp saygınlığını kaybederek ödüyor.

Bizim ülkemizde olur mu?

Güldünüz mü? Gülebilirsiniz tamam da, ya başarılırsa?

SON SÖZÜM

Bu meslekte kişi hak ve özgürlüklerine saygılı ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesine koşulsuz uyma heyecanıyla ilerleyen yaşıma rağmen bir kenarda çalışırken, elbette ümitsiz olmak istemem.

Şudur sevgili dostlar; bir saatte bu sorun kökünden temizlenip düzeltilir de, istemiyorlar ki.

Ülkemizde basın sektörünün toplumun doğru haber alma hakkı işleviyle sansür ve oto-sansüre uğramadan görev yapmasından yana olmadıkları için bu dağınıklık devam etmektedir/ettirilmektedir.

İşin gerçek özü budur.